12 Şubat 2013 Salı
SEVDAYA İLİŞKİN
Yüzünü bana döndür
Böyle bakışımın nedenini sorma
Uzun tümceler ezberletirim sana
Kalın kitaplar getiririm o zaman
Dakikalar tükenir. Birazdan
Bir ömür tamamlanır
Yaşanır olur yaklaşan ayrılıklar
Otobüs şöyle bir sarsılır da
Yaslanır birden
Sevgilimin gurbet aklına
Bir su olur giderim
Gittiğim yerlerden alır
Esmerliğini yüzüm
Emekçilerin yaşamına karışırım sonra
Ter kokar gömleklerim
Bu bitmez yolculukta
Camdan bakarak
Görkemli, aşılmış mı bilemem
Akşamları gerginleşen dağlar görürüm
Uzun bir
- Ah...
Gibi
Düşersin aklıma
Yolcular bir bir uyur
Bırakıp bu dünyayı giderler
Yedeğimdeki sevdalar uyanır
Kavga aşk olur bana
Ömür bitmez yol bitmeyince
Bir ezgi çalınır
Sazın ucu gökyüzünü kanatır şimdi
AHMET ADA
Etiketler:
AHMET ADA,
aşk,
SEVDAYA İLİŞKİN,
şiir,
şiir antolojisi
ÜLKE
Akdeniz mavisi saklı koynunda
Ey gül yanığı güller ülkesi
Yoldaşlık etsem kanlı gömleğinin acılarına
Küllerle savrulan ay ışığında
Kanadı gümüş bir kuş olup da
Yaz kış demeden dolaşsam dereboylarını
Kırmızı bulutları, sulara dökülen
Gazel yaprağına yazsam çığlığını
Umut hilesiz karanfilse sorguda
Tutuklanmayı bekler kimimiz geceleri
Ey türküleri çiçek döken ülke
Yurtseverlerin, yiğit şairlerin nerde
Ey seher karanlığında açan çiçek
İnce ince yağışı yağmurun köklerine
Başını dik tut rüzgara karşı
Dayan diyedir düşmanın zincirine
O nazlı nilüferler yoksa da sularında
Ceylanlar iner göllerinin aynasına
Ne güne durursun seyirt haydi
Patlayan bahardır dal uçlarında
AHMET ADA
SERÇE
Giydim ben de yalnızlık hırkasını
Dilimde eski hüzzamlar
Kulağımda ipek sesi unutulmuş hatmi çiçeğinin
Kar mavisi kirpiklerinin sesi
Bir güvercin curcunası olan yaz göğünün sesi
Usulca çömelip yem arayan serçe sesi
Uçtum o serçeyle
Uçmasını bilen limon ağacının sesi
Bir Chagall resminin çocuksu sesi
Uykusuz şairler korosunun güneşli sesi
Sanayi sokağında hangarların orada
Uçarı gölgelerin sesi
Mozaikler arasından püsküren bir çiçeğin sesi
Manastır avlusunda
Bir Sümer tabletinin kırık sesi
Yaklaştım yanına gök sayfaları arasında
Sırlar saklayan kapıların sesi
Seviyorsan beni hâlâ saçındaki leylak sesi
Kökü ordadır diye sevdanın
Bir bumerang gibi sana döndüm
Varoşların burcu kalbine
Yaşadım beter bir aşkı, öğrendim
Kalp kalesinin ikiye bölündüğünü
Dolunayların senin çocuk gözlerine dolduğunu
Bunun şaşırtıcı bir şey olduğunu
Solgun gelinciklere söyledim
Ürgüp'te
Develerin üstünde hatıra fotoğrafı çektiren seyyahlara
Bakırcılar çarşısının esnafına
Çömlek ustalarına
Çuha çiçeklerine söyledim dere boyunda
Bir tel uzadı ışıklı bir tel saçında
Giydim aşk urbasını sana geldim
Birdenbire yaz yağmuru başıboş caddelerde
Giyindim yağmuru sana geldim
Kalbimde ipek-baharat yollarının sesi
Üstelik vakit ikindi,
Kalbe akan çınarların sesi
Balkonların kuş vakti, vaktin sesi
Seviyorsan beni hâlâ pırıl pırıl sevdanın sesi
Yağmur muydu yağan yoksa yıllar mı
Kirli sarı bir şehir omuzlarımda
Sokuldum kırık yazılara
Yazıların veda sesi
Kuş sayfaları arasında
AHMET ADA
İYİMSER BİR AŞK TÜRKÜSÜ
Bağlardan inen patikalardayım
Cebimde mis gibi şiirler, kuş cıvıltıları
Sokağınızdan geçiyorum öğle üstü
Sokağınızda sararan yaprakların kokusu
Şuramda ince bir sızı, serseri bir acı
Senden öncesi olmayan bir acı
Yalnız senin mecnunun olan bir acı
Her pazar geçtiğin yollarında bir yaprak
Yeşeriyor kuşanmış bütün cesaretini
Göğsünün içinde yaşatmak için aşkı
Bir yaprak da senin konuşkan elinde
Sevecen becerikli çalışkan elinde
Her zaman biraz olsun gecikirsin
Aşka yalnızlığa sevdaya
Yine de özlenirsin güzelim sevgilim
Bir çiçek de böyle özlenir
Su dolu bir testinin yanındaki bir çiçek
Desem öyle alaycı gülümser yürürsün
Sessizce yağan yağmur altında
Aşkı kendine anlata anlata
Yine akşam oldu sevgilim sensiz
Bırakıp gidiyorum içim aşkla dolduğu zaman
Durakları buğulu otobüs camlarını
Yağmur çiseleyen kirli sokakları
Gide gide hüzünlü bir türkü gibi dokunan
Yağmurun sesini ne çok seviyorum
Seni ne kadar çok seviyorum
İpek bir mendil diye
Ayrılığı katlayıp koyuyorum çiçekle masama
Bir de senin için yazdığım sevda şiirlerini
Kendi anlamlarını aşıp giden
Tozlu yollar sıra dağlar patikalar boyunca
Ey sevgili senin sımsıcak bakışlarını
Katlayıp koyuyorum çiçekli masama
Seni ne kadar çok seviyorum
Bir türkü solgunluğunu silip götürdüğü zaman
AHMET ADA
EŞİKTE
Sakın
Güneşin sarı benzine
dalıp
bakma
Büyüler
seni.
Gözlerine ellerini siper et
Gökyüzüne bakarken
Göçmen turnaları
Göreceksin
yükseklerde
Mevsimlerin kavşağında
Rüzgârların geçidinde
Güneye doğru
Uçarlarken.
* * *
Ellerin
Gözlerinin kalkanı olsun
Sarı benizli güneş
Bakışını
Büyülemesin
Göçmen turnaları
Gör de
Kanat kanata
Denizleri aşarken
Denizlerden
Dağlara
Gururlu dik dağlara
Islak saman yüküne
Tarlanın kuru sofrasına
Kargaların kargaşasına
terk edilen harman yerlerinde
Geleneklere
Göreneklere
Ülkelere
Ve seni fersiz damına
Başına
Ve üzgün gövdene
Çöktüğün kedere
Ve böylece
Zindanda geçen yıllarına
Ve turnaların kanatlarındaki son kızıllık
Batan güneşin ateşinde
Kül olacak
Orda sen
Kederi göreceksin
Uzayan gölgesiyle
Batan güneşle birlikte
titreye
titreye
Ereğe erişir
Ve senin yanında
Pencere kıyısına ilişir
O
Senin sayrılı, beyaz ellerine
Yaşlı ellerine...
Ve batan güneşi
Kara Kanadını...
AHMED ŞAMLU
ÇANAKKALE'NİN ÖLMEZ HATIRALARINDAN NAMAZ (*)
İngiliz’in vakit vakit gemilerden, siperden
Yine bolca gülle, bomba savurduğu bir gündü.
Hızlı hızlı geçiyordum, tehlikeli bir yerden
Birden bire gözlerime büyük bir şey göründü.
Böyle büyük gibi görünen şey küçücük bir insandı
Fakat bana çok dokundu, ayaklarım bağlandı.
Ateşlerin yaladığı bu düzlükten geçerler
Güllelerin cehennemlik yağmurundan kaçarken..
Yolun biraz kenarında, tek başına bir nefer
Pervasızca bombalardan, ateşlerden, her şeyden..
Kendisine süngüsünden bir mihrapçık kurmuştu.
Sonra onun karşısına namazına durmuştu.
Ne havada ıslık çalan.. ve düştüğü yerlere
Kızgın çelik dahmelerle ölüm saçan gülleler..
Ne semada ifrit gibi vızıldayan tayyare…
Ne dünyalık bir düşünce, ne bir korku, ne keder
Onun demir yüreğini oynatmaktan acizdi
Sanki toplar, şarapneller tehlikesiz, sessizdi!
Potinleri yanındaydı… Onun büyük saygısı
Kunduralı ibadeti görmüyordu muvafık.
Böyle temiz bir yüreğin bütün işi, kaygısı
Elbet Hakk’ın rızasına olmalıydı mütabık.
Kuru toprak üzerinde kundurasız kılınan
Bu namazın pek uygun bir kubbesiydi asuman
Bir çam ona gölgesinden yapmış idi seccade
Sanki Tekbir alıyordu, vakit vakit top sesi..
Gözlerinin sade akı beyaz kalan yüzünde
Parlıyordu, o sarsılmaz imanın gölgesi
Bir müslüman nasıl olur? Bu levhadan anladım.
Hürmetlerle yavaş yavaş sokuldum beş on adım
Başındaki kabalağın gölgesine gömülen
Süzük gözler dikilmişti o süngüden mihraba
Hakk’ın büyük divanında eli bağlı dururken
Artık o, can kaygısını almıyordu hesaba.
Allah Allah, bu ne yüksek bir imandır Ya Rabbi
Bir müslüman ne büyük bir kahramandır Ya Rabbi
Kahramandır çünkü toplar etrafında patlarken
Zerre kadar titremedi, namazını bozmadı.
Dört yanına ateş saçan, türlü türlü afetten
Sanki onu koruyordu bir meleğin kanadı.
Onun böyle tevekkülü bana pek çok dokundu
Yüreğimi bir şey ezdi… İki gözüm sulandı.
Ey madeni İngilizler! Daha varsa getirin
İnsanları, küme küme öldürecek şeyleri…
Getirin de şu cenneti, cehenneme çevirin
Bak onlar korkutur mu, bir müslüman neferi?
Bunu hala anlamıyor ne Hamilton ne Grey
Müslümanı korkutamaz Allah’ından başka şey.
Böyle dalgın, düşünerek geçerken ben yanından
Sağa sola selam verdi, namazını bitirdi.
Sonra biraz kımıldadı.. Ellerini-Yaradan
Tanrısına dua için – Gökyüzüne çevirdi.
Şimdi artık Allah’ına döküyordu derdini
Gözlerini kapamıştı.. Unutmuştu kendini
Tanrısına karşı boynu bükük duran bu nefer
Korku bilmez bir yiğitti… Hürmetlerle eğildim…
Duasına mutlak “amin” diyorlardı melekler.
Kendimi pek fazla gördüm, usul usul çekildim!
Ben giderken kulağıma değdi onun sadası:
(Allahümme salli ala seyyidina…) duası (**)
Çekilmiştim fakat hala geriye
Bakıyordum ne yapıyor o diye
Ben merakla, böyle durup bakarken
O doğruldu silkinerek yerinden
Tanrısıyla hesabını bitirdi
Süngüsünü kılıfına geçirdi
Gidiyordu.. arkasından seslendim
Dönüp, baktı cevap verdi: - Efendim
- Uğur ola, acelen ne hemşerim
Biraz eğlen, gel cigara içelim
- Yok efendi affedersin işim var
Öyle çokluk eğlenemem vakit dar
- Adam sen de ne olurmuş, gel biraz
Şuracıkta oturalım..
- Olamaz.
Sonra belki yetişemem nöbete.
Burdan daha epey sürer şu tepe
Başka vakit görüşürüz İnşallah
- Selametle koç yiğidim Eyvallah
Fakat barı, şu paketi olsun al
- Eksik olma, tütün içmem, hoşça kal
- Bir söz daha: Neredesin?
- İleride
Kanlı sırtın önündeki siperde..
Böyle deyip şahin gibi süzüldü,
Sanki bir aslandı çözüldü.
Kanlı sırtın önlerinde eğlenirmiş bu aslan
Fakat bilmem bu toprağın kansız yeri neresi
Düşmanlar da şahittir ki, seller gibi çağlayan
Türk kanıyla yoğrulmuştur bütün dağı, deresi
Sen de işte o fedakar erlerdensin Ey yiğit!
Vazifen pek mukaddestir, ama durma hadi git
Adı neydi nereliydi? Soramadım kendine
Fakat onun Türk olduğu lisanından belliydi
Adı Mehmed Ya Ahmed’miş anlamağa hacet ne?
Oradaki yiğitlerin hepsi de bir halliydi.
Hepsi dindar, hepsi nazik, hepsi tosun, hepsi merd
Hepsinde de (düşman kini) bir onulmaz acı derd.
Selam size Ey Bursa’nın, Ankara’nın, Konya’nın…
Vatan için ölümleri şeref bilen evladı
Emin olun, sizden akan bir damlacık al kanın
Elemiyle bir milletin bütün ruhu kanadı.
Şimdi hala nerde görsem kabalaklı bir asker
Hatırıma gelir hemen namaz kılan o nefer.
AHMED NEDİM
(*) Şiirin birinci bölümü, Harp Mecmuası, Sayı: 4, s. 56-57'de tamamı Yeni Mecmua'nın 1915 Martında yayımlanan Fevkalade Nüshasında yayımlanmıştır.
(**) Allahümme Salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kema salleyte alâ İbrahime ve alâ İbrahime inneke hamidan mecid. ANLAMI: Allah'ım, Muhammed'e ve O'nun evlad ve yakınlarına, İbrahim ve evladına rahmettiğin gibi, rahmet. Muhakkak ki Sen, övülmeğe layık ve şanlısın.
Kasım 1331 (1915)
ATEŞLER VE AHENKLER
Yol üstünde zincir şıkırtıları,
Kuşların şarkısı.
Ormanların ıslaklığı altında,
Hindistan cevizi ağaçlarının
yumuşak musikisinin serinliği
Ateşler,
çimende ateş,
Kayat'ın madensi sıcak yapraklarında
ateş.
İnsanlığın büyük göçlerini
bağrında taşıyan
geniş keçi yolları,
kapalı ufuklara doğru
geniş keçi yolları,
silah zoruyla
açılmış keçi yolları.
Foguerias'lar,
danslar,
tamtamlar,
ahenkler.
Aydınlığın ahengi,
Rengin ahengi,
Sesin ahengi,
Hareketin ahengi,
Çıplak ayakların
kana bulanmış zincirlerin ahengi
Sökülmüş tırnakların ahengi,
Ahenkler,
Sonsuz ahenkler,
ey Afrika'nın kederli sesi.
AGOSTİNHO NETO
10 Şubat 2013 Pazar
BİLGELERİN ÖLÜM TÜRKÜSÜ
Ölümün üstüne sünger çekin
Yaşayandan başkası bilmez yaşadığını
Ölümü zambaklarla süslemeyin
Giden aldı götürdü yanlışını
Geriye umut kalmış gibi
Acıyı anılarla beslemeyin
Vazoya dün koyduğunuz çiçeği
Kısaca her şeyiyle aştığınız gerçeği
Ölü resimleriyle süslemeyin
Yalnızlığa o kadar gücenmeyin
Saplanmayın bilgi kitaplarına
Çaresiz kalanı da anlayın
Sıradan sevinçleri küçük duyarlıkları
Akşamcılıkları hoş karşılayın
Sakın ölüme geç kalmayın
Kızmayın çanları erken çalana
Ölü evlerinde toplanmayın
Hele yaşadıysanız hiç korkmayın
Ölüm el sürmez yaşayana
AFŞAR TİMUÇİN
Etiketler:
AFŞAR TİMUÇİN,
BİLGELERİN ÖLÜM TÜRKÜSÜ,
günce,
ölüm,
şiir
AKŞAMIN ANISI
Yorgun bir günden kalan
Avuçların uyudu avucumda
Saçların yüzümde omuzumda
Bana neler anlattı
Yüreğinin atışlarını duydum
İçimde içimin derininde
Yol bitmesin istedim uzasın
Alabildiğine dalsın karanlığa
Beklediğimiz oldu çatıldı
İki cana bir beden
Ya da bir başka deyişle varoldu
Bir bedende iki can
Bir iki silkindi deniz uzakta
Ay ikimize el salladı
İrili ufaklı bütün yıldızlar
Işık yolladı sevincimize
Ne olup bittiğini
Bizi görenler anlayamadı
Aşkın benzersiz güzelliğinde
Zaten kimse anlayamaz kimseyi
AFŞAR TİMUÇİN
Etiketler:
AFŞAR TİMUÇİN,
AKŞAMIN ANISI,
aşk,
günce,
şiir
KIRDIN KALBİMİ CANKÖRÜĞÜM
Ne zaman yağmur yağsa
Bir buluşma yeri olurdun
İstanbul'da rüzgâr soluklara
Mavisi yasaklanmış deniz
Kızıl tufanı yaratmadan daha
Ne zaman yağmur yağsa
Tarihin şiir tanığı olurdun
Yağmurdan sonra
Toprak kokusu bakışlılara
Tam otuz yıl nasıl kıydım sana
Bin zehirli duman arasında
Islığınla besteledim hep
En pembe çocuk düşlerini
Pan'ın flütünden mi kalma
Babam'ın dilsiz kavalından mı
Hep rüzgârla bir tuttum seni
Hani yolu yakın
Aşkı sonsuz kılan rüzgârla bir
Ey can içre cankörüğüm
Hangi kentin temiz havası
Yetmez oldu ki soluğuna
Çıkardın kendini ölüm doruğuna
Ölmek kolay değil cankörüğüm
Kalbimde sevinç gözesi pınarlar
Kalbimde yaşamak aşkı çınarlar
Ve bir nice coşkular coşkular
Sende onlar gibi yaşayacaksın
Akıp ırmaklara karışacaksın
Sırılsıklam bütün sevişmeleri
Yine soluğunla kurutacaksın
ADNAN YÜCEL
Etiketler:
ADNAN YÜCEL,
aşk,
günce,
KIRDIN KALBİMİ CANKÖRÜĞÜM,
şiir
DOĞU BALADI
derinlik olmayı sürdüreceğim bu sığ denizde
bir halkım ben, dünyanın kalbinde paslı bir hançer
kabuk bağlayan yaranın altında kaynayan irin
yurdumda konuk, içimde tutsak, uğraksız göçer
bir derinlik hepsi bu, başka hiçbir şey
saklı bir yanardağ olmanın kendisiyim ben
doğuda, ellerinizden çok uzaklarda
bin yıllık bir uykuyu ölerek silkeleyen
halkın derinlik olduğunu kim söylemişti
söyleyin nerde seceresi yitik soyum, nerede derinliğim
siliniyor ölü ceylanın derisindeki mürekkep
avcı burda ey bilici ya ben nerdeyim
yurdumun olmayan denizlere taşınan toprağım
parçalanan kayayım bin parça eşkiyadan
çoğalan bir korkuyum, bin parça yoksulluk
ve kan... denizlere akan, denizlere, yurdumun olmayan
uyruksuz mu denir limanı olmayan gemilere
limanım yok, tutulduğum bu çağdaş fırtınada
ışığım yok, dört yönüm karanlık bir pusula
uyruğum yok, sığmıyor kavmim koca dünyaya
umudum uygarlığım, ey bayrak, ey bayraktar
ovalara bir dağ mağrurluğuyla inerken yeşil
vuruldukça güzelleşen alnın ki, gül rengi
güneşi ince kanadında sürükleyen esenlik rüzgar
n'olur ölme artık, ölüp ölüp terketme beni
ey ölür gibi yaşayan bir halkın derinliği...
ADNAN SATICI
GİZLEDİKÇE AŞK
Kışın soğuk balıktan günlerini sayıyorum ağımda.
O yaza hiç dönülmeyecek!
O başlatılmamış, o varsayılan ortasında yaşanmış sevda
yakılmamış bir mum gibi aklımda.
Kesik ağzıyla suları iğrilten
boğaza karşı durup da
oraların kuşu yalıçapkınını hecelemiştik
beyaz bir yelkenli geçişiyle sulara.
Kışın vurgusu açık, bağımsız bir ses,
esiyor bize değmeden, bizden almadan
hiç uğramadığımız bir yerlerden doğruca.
Uçuyor cinsiyetin kindar ağzıyla.
İbret olsun diye savuruyor
uzaklara bir meddücezir haritasını.
Ne uzanma, ne geri çekiliş
biz varsayılanın ortasında
iki içine işleyen zaman,
iki uyurgezer nokta.
Şimdi sen bile bu şiir için
çeperleri kapanmış, kendi başına bir ses,
kışın soğuk balıklardan takviminde
sadece kendine dökülen bir yapraksın.
Yalıçapkını yeni bir sözcüğe uçuyordur şimdi
bilmediğimiz bir lügatta
ADNAN ÖZER
Etiketler:
ADNAN ÖZER,
aşk,
GİZLEDİKÇE AŞK,
günce,
şiir
MAKEDON GÜZELİNİ ARAYAN ÇİNGENE
Anız yangınları sıçramıştı
Yaban güllerine
Başakçılara sordum
Sordum sordum sordum durdum
Tirşe gözyaşları düşüyordu
Cam göbeği göğsüme
Göçen avcılara sordum
Sordum sordum sordum durdum
Keten tarlasından geçtim
Soluk soluğa
Ahlatçılara sordum
Sordum sordum sordum durdum
Sazlı çatakta dolandım
Yeşil yareler içinde
Taraşçılara sordum
Sordum sordum sordum durdum
Yâr seni sordum
Onbaşılar kollarımı bağlıyordu
Uzakta taliga yollarında
Tekirdağın hanları yanıyordu
Hasanağa deresi Ergeneden
Karanfil sapları yolluyordu
Bohçacılara sordum
Yemen illerinden ipeklilere
Şam boncuklarına
Yâr seni sordum
Sordum sordum sordum durdum
ADNAN ÖZER
Seni Seviyorum
seni seviyorum
çağladıkça coşan su
estikçe dellenen rüzgar
ekildikçe anaçlaşan toprak
öğütler bunu bana
seni severken
türküden türküye geçer ırmak
toprak yaz yağmurlarıyla oynaşır
öğle tozlarıyla dolanır rüzgar ufku
adınla uyarırlar beni
seni seviyorum
bağda çilenen salkım
dalda allanan meyva
öttükçe kendini tüketen kabakçı kuşu
öğütler bunu bana
seni severken
yaz güneşi şehvete boğar bahceyi
kükürt adetleriyle solar bağ yaprakları
ballı incirde yaşar-bin bir cilveli-aşklarını
turunç gerdanlı kuşlar
haberler getirir sağdıçlarım
gül kurusu mektuplar
seni seviyorum
hayra yorulan düşler
ceviz sandıkta bekarlığının gül suları
taş yastıklarda zümrütüanka kuşları
öğütler bunu bana
ADNAN ÖZER
Etiketler:
ADNAN ÖZER,
aşk,
günce,
Seni Seviyorum,
şiir
BİR ZEMHERİ Kİ GÜL AÇAR YÜREĞİMDE
Ağaçlar soyulmuş
yapraklarından.
Kar yağıyor
sere serpe, rahat
Güneş
uzak sevgiler gibi
solgun, yoklayıcı
bakıyor alçaklardan
Güney Amerika'da ilkyaz
Tırmanıyor
Güney Amerika'da
bahar
güneş
yaz gelecek.
Ne güzeldir
bir sözü inançla söylemek
"yaz gelecek"
Kim bilir
kim bilir
Zemheri ayında
yüreğim gül verecek.
Çıkaracağız
kızgın güneşe yüreğimizi
sileceğiz pasını
Kendi kabuğunda
yaşayanlar,
kuşak değiştirdi.
Biz yaşıyoruz
Yazın gelişine
en çok kışa direnenler
sevinecek
Kim bilir
kim bilir
Zemheri ayında
yüreğim gül verecek.
Bakın,
rahatı sevenler
"tut" denmeyince
elleri tutmayanlar,
edilgin, uysal olanlar
sizin neyinize sevmek
size göre değil
ateşle harmanlanmak
yangınlarda filizlenmek
size göre değil sevmek
Ne güzeldir
bir sözü inançla söylemek
Zemheri ayında
yüreğim gül verecek.
ADNAN FIRAT
BİR DÜNYA BIRAKIN
Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele, el ele verin çocuklar.
Bir vatan bırakın biz çocuklara
Islanmış olmasın göz yaşlarıyla.
Bir bahçe bırakın biz çocuklara
Göklerde yer açın uçurtmalara.
Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele, el ele verin çocuklar.
Bir barış bırakın biz çocuklara
Ulaşsın şarkımız güneşe ve aya.
Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele, el ele verin çocuklar.
Bir dünya bırakın biz çocuklara
Yazalım üstüne sevgili dünya
Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele, el ele verin çocuklar.
ADNAN ÇAKMAKÇIOĞLU
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Popüler Yayınlar
-
Sevimli Kediler Avcı Biraz üzüm toplayayım... Kuş mu geçti ne? Acelem var uzaktan geliyorum. Üüfff amma uzak... S...
-
Vur ozan tellere özgürcesine Milli egemenliktürküsüdür bu Dinle hak kulak ver Türk’ün sesine Milli egemenlik ülküsüdür bu Sen bize ekm...
-
Atatürk ve İlim Dün işlerimi yetiştiremeyince buraya yazamamıştım. Bugün de şu ana kadar yazma imkanım olmadı. Şimdi ancak oturabildim ...
-
Yarın sabah diyerek işlerimizi sürekli olarak erteleriz sanki yarına çıkacakmışız gibi. halbuki işimizi günü gününe yapsak ne olur. Ama ru...
-
Eyâ peri nicesin hoş musun safâca mısın Gele berî nicesin hoş musun safâca mısın (1) Şeker dudaklı kamer yüzlü serv boyluların Semen-be...