günce etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
günce etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Şubat 2013 Pazar

BİLGELERİN ÖLÜM TÜRKÜSÜ


Ölümün üstüne sünger çekin
Yaşayandan başkası bilmez yaşadığını
Ölümü zambaklarla süslemeyin
Giden aldı götürdü yanlışını

Geriye umut kalmış gibi
Acıyı anılarla beslemeyin
Vazoya dün koyduğunuz çiçeği
Kısaca her şeyiyle aştığınız gerçeği
Ölü resimleriyle süslemeyin

Yalnızlığa o kadar gücenmeyin
Saplanmayın bilgi kitaplarına
Çaresiz kalanı da anlayın
Sıradan sevinçleri küçük duyarlıkları
Akşamcılıkları hoş karşılayın

Sakın ölüme geç kalmayın
Kızmayın çanları erken çalana
Ölü evlerinde toplanmayın
Hele yaşadıysanız hiç korkmayın
Ölüm el sürmez yaşayana

              AFŞAR TİMUÇİN

AKŞAMIN ANISI


Yorgun bir günden kalan
Avuçların uyudu avucumda
Saçların yüzümde omuzumda
Bana neler anlattı

Yüreğinin atışlarını duydum
İçimde içimin derininde
Yol bitmesin istedim uzasın
Alabildiğine dalsın karanlığa

Beklediğimiz oldu çatıldı
İki cana bir beden
Ya da bir başka deyişle varoldu
Bir bedende iki can

Bir iki silkindi deniz uzakta
Ay ikimize el salladı
İrili ufaklı bütün yıldızlar
Işık yolladı sevincimize

Ne olup bittiğini
Bizi görenler anlayamadı
Aşkın benzersiz güzelliğinde
Zaten kimse anlayamaz kimseyi

                AFŞAR TİMUÇİN

KIRDIN KALBİMİ CANKÖRÜĞÜM


Ne zaman yağmur yağsa
Bir buluşma yeri olurdun
İstanbul'da rüzgâr soluklara
Mavisi yasaklanmış deniz
Kızıl tufanı yaratmadan daha
Ne zaman yağmur yağsa
Tarihin şiir tanığı olurdun
Yağmurdan sonra
Toprak kokusu bakışlılara

Tam otuz yıl nasıl kıydım sana
Bin zehirli duman arasında
Islığınla besteledim hep
En pembe çocuk düşlerini
Pan'ın flütünden mi kalma
Babam'ın dilsiz kavalından mı
Hep rüzgârla bir tuttum seni
Hani yolu yakın
Aşkı sonsuz kılan rüzgârla bir

Ey can içre cankörüğüm
Hangi kentin temiz havası
Yetmez oldu ki soluğuna
Çıkardın kendini ölüm doruğuna
Ölmek kolay değil cankörüğüm
Kalbimde sevinç gözesi pınarlar
Kalbimde yaşamak aşkı çınarlar
Ve bir nice coşkular coşkular
Sende onlar gibi yaşayacaksın
Akıp ırmaklara karışacaksın
Sırılsıklam bütün sevişmeleri
Yine soluğunla kurutacaksın

                  ADNAN YÜCEL

DOĞU BALADI


derinlik olmayı sürdüreceğim bu sığ denizde
bir halkım ben, dünyanın kalbinde paslı bir hançer
kabuk bağlayan yaranın altında kaynayan irin
yurdumda konuk, içimde tutsak, uğraksız göçer

bir derinlik hepsi bu, başka hiçbir şey
saklı bir yanardağ olmanın kendisiyim ben
doğuda, ellerinizden çok uzaklarda
bin yıllık bir uykuyu ölerek silkeleyen

halkın derinlik olduğunu kim söylemişti
söyleyin nerde seceresi yitik soyum, nerede derinliğim
siliniyor ölü ceylanın derisindeki mürekkep
avcı burda ey bilici ya ben nerdeyim

yurdumun olmayan denizlere taşınan toprağım
parçalanan kayayım bin parça eşkiyadan
çoğalan bir korkuyum, bin parça yoksulluk
ve kan... denizlere akan, denizlere, yurdumun olmayan

uyruksuz mu denir limanı olmayan gemilere
limanım yok, tutulduğum bu çağdaş fırtınada
ışığım yok, dört yönüm karanlık bir pusula
uyruğum yok, sığmıyor kavmim koca dünyaya

umudum uygarlığım, ey bayrak, ey bayraktar
ovalara bir dağ mağrurluğuyla inerken yeşil
vuruldukça güzelleşen alnın ki, gül rengi
güneşi ince kanadında sürükleyen esenlik rüzgar

n'olur ölme artık, ölüp ölüp terketme beni
ey ölür gibi yaşayan bir halkın derinliği...

                  ADNAN SATICI

GİZLEDİKÇE AŞK


Kışın soğuk balıktan günlerini sayıyorum ağımda.
O yaza hiç dönülmeyecek!
O başlatılmamış, o varsayılan ortasında yaşanmış sevda
yakılmamış bir mum gibi aklımda.
Kesik ağzıyla suları iğrilten
boğaza karşı durup da
oraların kuşu yalıçapkınını hecelemiştik
beyaz bir yelkenli geçişiyle sulara.
Kışın vurgusu açık, bağımsız bir ses,
esiyor bize değmeden, bizden almadan
hiç uğramadığımız bir yerlerden doğruca.
Uçuyor cinsiyetin kindar ağzıyla.
İbret olsun diye savuruyor
uzaklara bir meddücezir haritasını.
Ne uzanma, ne geri çekiliş
biz varsayılanın ortasında
iki içine işleyen zaman,
iki uyurgezer nokta.
Şimdi sen bile bu şiir için
çeperleri kapanmış, kendi başına bir ses,
kışın soğuk balıklardan takviminde
sadece kendine dökülen bir yapraksın.
Yalıçapkını yeni bir sözcüğe uçuyordur şimdi
bilmediğimiz bir lügatta

                  ADNAN ÖZER

MAKEDON GÜZELİNİ ARAYAN ÇİNGENE


Anız yangınları sıçramıştı
Yaban güllerine
Başakçılara sordum
Sordum sordum sordum durdum
Tirşe gözyaşları düşüyordu
Cam göbeği göğsüme
Göçen avcılara sordum
Sordum sordum sordum durdum
Keten tarlasından geçtim
Soluk soluğa
Ahlatçılara sordum
Sordum sordum sordum durdum
Sazlı çatakta dolandım
Yeşil yareler içinde
Taraşçılara sordum
Sordum sordum sordum durdum
Yâr seni sordum
Onbaşılar kollarımı bağlıyordu
Uzakta taliga yollarında
Tekirdağın hanları yanıyordu
Hasanağa deresi Ergeneden
Karanfil sapları yolluyordu
Bohçacılara sordum
Yemen illerinden ipeklilere
Şam boncuklarına
Yâr seni sordum
Sordum sordum sordum durdum

                   ADNAN ÖZER

Seni Seviyorum


seni seviyorum
çağladıkça coşan su
estikçe dellenen rüzgar
ekildikçe anaçlaşan toprak
öğütler bunu bana


seni severken
türküden türküye geçer ırmak
toprak yaz yağmurlarıyla oynaşır
öğle tozlarıyla dolanır rüzgar ufku
adınla uyarırlar beni

seni seviyorum
bağda çilenen salkım
dalda allanan meyva
öttükçe kendini tüketen kabakçı kuşu
öğütler bunu bana

seni severken
yaz güneşi şehvete boğar bahceyi
kükürt adetleriyle solar bağ yaprakları
ballı incirde yaşar-bin bir cilveli-aşklarını
turunç gerdanlı kuşlar
haberler getirir sağdıçlarım
gül kurusu mektuplar

seni seviyorum
hayra yorulan düşler
ceviz sandıkta bekarlığının gül suları
taş yastıklarda zümrütüanka kuşları
öğütler bunu bana

                ADNAN ÖZER

BİR ZEMHERİ Kİ GÜL AÇAR YÜREĞİMDE


Ağaçlar soyulmuş
 yapraklarından.
Kar yağıyor
 sere serpe, rahat
Güneş
 uzak sevgiler gibi
  solgun, yoklayıcı
  bakıyor alçaklardan
Güney Amerika'da ilkyaz
Tırmanıyor
Güney Amerika'da
 bahar
  güneş
 yaz gelecek.
Ne güzeldir
bir sözü inançla söylemek
  "yaz gelecek"
Kim bilir
 kim bilir
Zemheri ayında
 yüreğim gül verecek.
Çıkaracağız
 kızgın güneşe yüreğimizi
  sileceğiz pasını
Kendi kabuğunda
 yaşayanlar,
  kuşak değiştirdi.
Biz yaşıyoruz
Yazın gelişine
 en çok kışa direnenler
  sevinecek
Kim bilir
 kim bilir
Zemheri ayında
yüreğim gül verecek.
Bakın,
 rahatı sevenler
"tut" denmeyince
elleri tutmayanlar,
edilgin, uysal olanlar
sizin neyinize sevmek
size göre değil
ateşle harmanlanmak
 yangınlarda filizlenmek
size göre değil sevmek
Ne güzeldir
 bir sözü inançla söylemek
Zemheri ayında
yüreğim gül verecek.

            ADNAN FIRAT

BİR DÜNYA BIRAKIN


Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele, el ele verin çocuklar.
     Bir vatan bırakın biz çocuklara
     Islanmış olmasın göz yaşlarıyla.
Bir bahçe bırakın biz çocuklara
Göklerde yer açın uçurtmalara.
     Oynaya oynaya gelin çocuklar
     El ele, el ele verin çocuklar.
Bir barış bırakın biz çocuklara
Ulaşsın şarkımız güneşe ve aya.
     Oynaya oynaya gelin çocuklar
     El ele, el ele verin çocuklar.
Bir dünya bırakın biz çocuklara
Yazalım üstüne sevgili dünya
     Oynaya oynaya gelin çocuklar
     El ele, el ele verin çocuklar.

             ADNAN ÇAKMAKÇIOĞLU

8 Şubat 2013 Cuma

MOLA


saçlarımı erken rüzgarlarla dağıttım
alnımdaki lekeler eylül ıslıklarından
yüzüm kör bir aydınlıkta nedensiz şimdi
yani nedensizim, yani yolum uzun, gün kısa

alıştım, artık çiçeklerle deniyorum kendimi                                                                                                                                                                                                                        
son kimliğim de aşınmıştı geceye karışmaktan  
gülüşümün adını bulamayacaklar, biliyorum
çocukluğum yaşlanmayacak uğultularda
   
eskiyen günlerde bir ilenç var, bunu da biliyorum
resimler yırtılırdı bakışlarımdan, yine de üşümezdim
yine de uzanırdım sabahın buğusuna
unuturdum göğsümü delen ışıkları

seni artık yaz sularında aramıyorum
burda geceler yoksul, çocuklar suskun
ve binlerce söz ölüsü ellerimde
ben de susuyorum, sustum artık

sustum ve yüzüm kanamıyor hiç bir güle

                     ADNAN AZAR

ÖĞRETMENİN KORKUSU


Sizler şimdi yıldız gibi uzakta ışıyanlar
Emekler üstüne gerili kanatlar
Sizler her mevsimde bahar taşıyanlar
Bahçelerden bahçelere atlarız

Kiminiz hapishane pencerelerinde
Kiminiz hastanenin beyaz yataklarında
Ölmüş,öldürmüş olmanız geliyor aklıma
Karanlığım büyüyor korkumun bataklığında

Elimde suladığım fidanlarınızı hatırlıyorum
Akik yüzlerinizde eriyen çekingenliğinizi
Gülsem içinizde yeşeren dünya
Bağırsam solar çiçekleriniz

Benim korkumun nabzı vuruyor ara sıra
Sizlerden bekliyorum müjdeli sabahları
Sizler şimdi yıldız gibi uzakta parlayanlar
İçimden geçiyor adımlarınızın sokakları

İğri yollar çamurludur çocuklarım
Hazların bitmez kumsalları vardır çeker
Yolunuzdaki fener aklın ilkeleri olmalı
Vatan ne çekerse öğretmenin korkusundan çeker.

                         ADNAN ARDAĞI

ÖĞRETMENİN DUASI


Aydınlık avuçlarımızı sana uzatıyoruz tanrım
Sen bizim kalplerimizdeki sevgiyi arttır
Bize çocuklarımızı ışıtmamı için kuvvet ver
Bahçelerimizde büyüyen ağaçlar örneği

Gökler örneği genişler sabrımızı
Mutlu kokular içre açılmış sabahlarda
Serinliğin getir yüzümüze çalışmalarımızın
Her tuttuğumuz elde ışın,ter ve nur

İnsanlığın saadetine çabalarımızı yönelt
Sevginin pırıl pırıl aksı vursun gözlerimize
Günlük ekmeğimizi ver,sağlığımızı ver
Sükun içinde dönelim sıcak evlerimize

Ailemizin milletimizin refahı için uyar bizi
Yeni ve hür fikirleri eksik etme kafalarımızdan
Bir bayrak gibi dalgalandır ruhlarımızı
Sevgi ve bilgi içinde büyüt çocuklarımızı

Duamızı sana ulaştırıyoruz tanrım
Ellerimizden eksik etme mutlu çabayı
Biz öğretmenleri koru ve mutlu kıl
Aydınlık avuçlarımızdan yukarı.

                 ADNAN ARDAĞI

GAZEL


Aşkta kanun imiş âşıklara cevr eylemek
Âşık oldur kim cefâ-yı yâre sabretmek gerek

Aşk nâz ü şîve evvel gösterir âşıklara
Âşık ol demde ona cânı fedâ etmek gerek

Âşıkın ancak murâdı dostunun maksûdudur
Çekse de bin derd ü mihnet hep sebât etmek gerek

Arzû-yı dü-cihândan geçmedir aşka nişân
Terk-i cân edip reh-i cânâna azm etmek gerek

Âftâb-âsâ bilip her zerresin nûr-ı safâ
Her belâ dosttan gelir kim merhabâ etmek gerek

Havf-ı a'dâ eylemez olan müsellah aşk ile
Yanmadan Hakka erilmez pertev-i tevhîd gerek

Nefsle cehd et tecellî eylesin aşk-ı Hudâ
Beyt-i kalbi Âdile ma'mûr ü pâk etmek gerek

                              ADİLE SULTAN

Türkiye


Vurulmuşum toprağına taşına,
Yerde gezen, gökte uçan kuşuna.
Baharına, yazına, kara kışıma
Vurulmuşum.
Eli kalem, eli kazma, eli kürek tutan,
Yüzü toprak kokan,
Sınırlarında omuz omuza yatan
İnsanlarına...
Benim iyi yürekli kardeşlerim
Hep senin dostlarındır;
Benim çiğdem kokulu memleketim.
Ekin biçtim tarlalarında demet demet,
Kaval çaldım, koyun güttüm yaylalarında,
Tuza bandım ekmeğimi;
Kolumu yastık yaptım düzünde, bayırında,
Kesemde bereket, gönlümde servetim,
Dizimde kuvvet, torbamda katık,
Damarlarımda dolaşan memleketim.
Gözlerin ne güzel deniz mavisi!
Ormanlar urban olmuş yeşil yeşil;
Uzanır kolların nehirler boyu,
Sıcak kucağında saadetim.
Benim çiğdem kokulu memleketim.
Nice türküler yakıldı senin için;
Destanlar düzüldü,bayrak, bayrak,
Davullar vuruldu, dize geldi zeybeklerin;
Kapında nöbet tuttu yıllar yılı,
Gençliğim, heyecanım, gayretim.
Gözümde nur, içimde sevgi,
Elimde saz, dilimde türkü memleketim.
Türkiye, doğduğum,
Türkiye, doyduğum,
Türkiye, konduğum yurt!
Sevgim, inancım özlemim!
Beşiğimi salladın, sendedir mezarım.
Sen, gönlümde yatan memleketim.

                    ADİL TURAN

6 Şubat 2013 Çarşamba

ASUDE


Adlarımız bile çoktan eskidi
Ve bir gündü, dehşet içinde anladım:
Sesleri de artık hiç duyulmuyor
Zaman bu, neleri silmiyor ki!

Kalbim, bizi en iyi bilen sensin
Anlat ki her şeyimiz ölümlere düşmeden:

Hep aynı köşelerde oturur,
Ve bir türlü o güne sığamazdık.
Yazlar, yokuş aşağı gelip geçer,
Arka odalar poyrazlara dönerdi.
Kadınlar görürdük sabah bahçelerinde
Örtülü müydü yüzleri, sis mi basardı?
-Belki de bellekte Monet rüyası-
Bahçeler biter, imgeler uzanırdı.
Manastıra dalardık, sıkışıp kalmış ruhlara
Duvarlarında gözler vardı, karşılaşırdık...

Zaman bu, hiç durup beklemez ki
Şimdi belleğimde hep o aynı fısıltı:
Adlarınız bile çoktan eskidi! Bittiniz!

                  ADİL İZCİ

MUSTAFA KEMAL'CE


ve bir Erzurum sabahında
uzun bir savaşı düşündüm
Mustafa Kemal'ce

büyüdü ellerim ve gözlerim
Sakarya'nın doğu yakasında
dağda bir geyik gibi

o zaman çizdi Seddülbahir'i
alaca şekillerde Mustafa Kemal
savaş haritasına

sonra barut kurşun ve kan
bir nice güneşi çağırdım
Mustafa Kemal'in otağına

               ABDÜLKADİR BULUT

GÖZYAŞLARI DA ÇİÇEK AÇAR


Ellerimi dokunduğum her yerde
Çığlık çığlığa kıvranıyor hayat
Ve ölen arkadaşların giysilerini
Bir kere daha dürüp koyuyor analar
Çamaşır sandıklarına
Gözyaşları da çiçek açar

Bugün yurtyeri olsa da acılara
Kayaların en sarp yerlerindeki
Kırlangıç yuvalarını andıran alnın
Bir gün terli bir gelecek uçuracak
Sabahlardan akşamlara kadar
Gözyaşları da çiçek açar

Ansızın oyuna başlayan çocukların
Sesleri kadar canlı ve huylu
Sevinçleri kadar taze ve acemi
Bir duruş kuşatır seni o zaman
Gözyaşları da çiçek açar

Başını dayadığın ağaç dalı
Bak hafifçe eğildi toprağa doğru
Uyuyan bir çocuğun soluk alışını
Dinler gibi kendini vererek
Yaklaş yüzünü örse de acılar
Boynundan ter boşalan herkese
Gözyaşları da çiçek açar

Yaklaş, yüzünü örse de acılar
Ve nasıl yakalarsa toprağı kök
Suları renk, dalları kiraz
Sen de öyle yakala hayatı
Yürü kol kola canıma değsin
Gözyaşları da çiçek açar

                   ABDÜLKADİR BULUT

BURDAN BİR ŞİİR ÇIKAR


Kürekler çekiyorsa acemi kayıkçıyı
Taşı annesi sanıp sarılıyorsa yosun
Şehirli desen peşine düşmüşse köylü kilim
Bir kapı ötekine buyrun efendim diyorsa
Bir pencere ötekine açılıyorsa örneğin

Burdan bir şiir çıkar ve ben onu yazarım
Irmağın altından geçiyorsa bir köprü
Aşk ağacın gövdesini sallıyor
Yaprak ondan fazla ürperiyorsa
Çivi zannediyorsa çarmıh İsa'yı
Çıraktan el alıyorsa bir usta

Rujun belirlediği bir kadın dudağından
Şu sözler çıkıyorsa yapma çiçekler çağında
"Gözlerim rimelliydi ağlayamadım"
Bir yenilgi daha almış olur gül
Ve ben bunun şiirini yazarım

Kuş sınıfında yer almış olmalarından
Bir şiir çıkabilir serçe ile kartalın
Koca dünya bir hamalı taşımaz
Koca dünya sırtındadır hamalın

Şiir deneylerle değil acemilikle yazılır
Otelin yolcuda dinlendiği vakitler
Ateş üşüyorken dergiden kitaplardan
Nice Abdülkadir Budak'lar geçer

                    ABDÜLKADİR BUDAK

HAYATTA BEN EN ÇOK ANNEMİ SEVDİM


 Ona göre baştan beri iflâh olmaz biriydim
Babam korkuydu bana, annem yürek serinliği
En sevdiği oğluydum -bana hep öyle gelirdi-
            Uzun avcı öykülerini ilk ondan dinlemiştim
            Hayatta ben en çok annemi sevdim

            Sözümona büyümüştüm, ekmek getirirdim eve
Annem öldü, düşüyorum, koptu salıncağın ipi
Anahtarsız bir kilide benzediğim doğru şimdi
            Saçlarına tırmanırdım tutunup yıldızlara
            Kokusu kalmıştır diye kapandım odalara

            Kıyamazdı bilirdim şiirler yazan oğluna
Sevgilim terkedince benden fazla ağlardı
İstiridyeydi annem, içinden inci çıkardı
            Hergün daha da büyüyor yüreğimdeki yırtık
            Annemi anılarda bile bulamıyorum artık

            Babamın hemen ardından gitmesi gerekmezdi
Evinin badanasını yarım bırakıp erkenden
O gün bugündür bana gülden önce gelir diken
            Dedim ya anahtarını yitirmiş bir kilidim
            Hayatta ben en çok annemi sevdi

                         ABDÜLKADİR BUDAK

BİRLİK


Bilmeyen öğrensin, duymayan duysun!
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.
Bölücü sapıklar aklına koysun
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Dünün insan yiyen kanlı çarkı yok!
Yüzlerde gam, gönüllerde korku yok...
Çerkezi yok, Kürdü yoktur, Türkü yok...
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Allah bir, vatan bir, bayrak bir beden
Yanlış yola sapmayalım bilmeden!
Doğu, batı diye ayırmak neden?
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Yırtılıp atılmaz tarih sepete!
Birlik oldu camide ve cephede;
Kore'de, Kıbrıs'ta, Kocatepe'de
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Nineler, dedeler, masum bebekler,
Bizlerden Huzurlu Türkiye bekler;
Tutuşsun el- ele kızlar erkekler:
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Kalacak adımız, kaldığı gibi,
Aleme velvele saldığı gibi
Tıpkı Sakarya'da olduğu gibi
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

Ne zulmü severiz, ne kinimiz var!
Hayrı emreyleyen hak dinimiz var;
Dağlar, çağlar boyu yeminimiz var:
Kardeşiz, tek vücut, tek bir milletiz.

              ABDURRAHİM KARAKOÇ

Popüler Yayınlar