5 Eylül 2013 Perşembe

Sen

Zamanlar içinden göçtüm
Duvarın  taşın içinden geçtim
          Dağı taşı bıraktım
               Sana geldim

Sevgi dolu çocukluğum
Sevgi dolu içim dışım
Babacığım
        Kollarına al beni
                   Ben senin çocuğunum

Zemherir kışlar geçirdim
İliklerim üşüdü
Sıcak adın kucağım
Huzurmarın huzuru
Sevgilerin sevgisi
        Adın
            Benim adım
                Benim huzurum

"Uşşakı katar eyledi aşk içre Muhammed"
Davullar çalınır
              Uzaktan
                Uzaktan
Sabahın sevinci içimde
Bayramın sevinci içimde
Katar
      Katarın içinde
Gözüm açık
              Gözüm kapalı
                     Gözüm kapalı
                        Götür beni
                               Götür

                 ASAF HALET ÇELEBİ

Romantik Gençliğim

ejderhalar çıkarıyorum
        duvar kovuklarından
                alevler çıkarıyorum
yağmur karaltılarında
                          hazîn
                            yürüyorum

uzattım ellerimi
çok uzaklara gitmiş
yıldızlar düşürmüş gelirken
yıldızsız kalınca gece
                        uyunur
tavanı yok siyah gök

sırt üstü yere yattım

tavansız göğe düşüyorum

            ASAF HALET ÇELEBİ

Nûrusiyâh

bir vardım
    bir yoktum
ben doğdum
selimi sâlisin köşkünde

sebepsiz hüzün hocamdı
    loş odalar mektebinde
harem ağaları lalaydı
    kara sevdâma
uyudum
    büyüdüm
ve nûrusiyâha ağladım

nûrusiyâha ağladığım zaman
annem sûzudilâra idi
ve babam bir tambur
annem sustu
babam küstü
ama ben niçin hâlâ nûrusiyâha ağlarım
        nûrusiyâaah
            nûrusiyâaahhh

                    ASAF HALET ÇELEBİ

İstanbul'umun Dili

annemin dili
babamın dili
İstanbul'umun dili
İstanbullumun dili
İstanbul'umun efendisi
hanımefendisi
sokaklarımın bekçisi
yoğurtçusu, balıkçısı
can dilimi konuşanım
canım benim
ninnilerimi bu dil söyledi
masallarımı bu dil
bu dille duydum türkülerimi
bu dille okudum şairlerimi
“zalim beni söyletme derunumda neler var”

                  ASAF HALET ÇELEBİ

4 Eylül 2013 Çarşamba

Annemize Türkü

Güneşin olası çok
Her evin  çilesi çok
Analar çeker yükü
Kimsenin bilesi yok

Gelin çiçek derelim
Yollarına serelim
Sevgi dolu türkülerle
Annemize verelim

Çocuğa bakar anne
Evine tapar anne
Gece gündüz çalışır
Yarına tapar anne

Anamız başımızda
Her öğün aşımızda
Ananın emeği var
Her iyi işimizde

           ARZU MUMCU

Hanımeli

çaresizliğim ertelenebilir hanımeli
                                    yardım et
bu en berbat anında aşkın
bu artık kanser
yüzünde gözleri olmayan ölümün
önden görünüşüdür
al dizginlerini eline içimden geç

tohumluk sözcükler dersem
en büyük acılarımı kulisten izlesem

eski bir tanıdık uygunsuzluğu
bu en berbat anında aşkın
köprücük kemiklerinde sızlayan şimdi
o konuştukça yüzün gözün kül içinde
murdar eder tutukluğunu

şenliğimdi
kesik bir el gibi yabancılaşan
baykuş uçuşuyla küpeli sabahlara geçerdik
küçük ayrılıklarla zembereklerimizi denerdik
unutkanlığım hoşgörülebilir hanımeli
bu en berbat anında aşkın
bu insan olma tavında
yalnızlığım savuşmuyor söz yordamıyla,

onca gayretli hedefsen
attığını vurur şarkılar
utana sıkıla içlensem

kimse suçlu değil
ben özellikle masumum
bu en berbat anında aşkın
bu çürük çarık öğüt mezatında
gülücüklü bir ad arıyorum pişmanlığıma

                      ARZU ASLAN

Kuytuda Uyuyan Asker

Yeşil bir kuytudaki gümüş ot kümesine
Takılmış deli gibi, şarkı söylüyor ırmak
Şavkıyor, ışık köpüren koyağın sesine
Vermiş kendini güneş, şavkıyor dağlardan bak.

Genç bir asker, ağzı açık, başı çıplak, dalgın,
Boynunu serin, mavi tereotuna salmış,
Işığın yağdığı yeşil yatağında, solgun,
Otlarda, bulutun altında uyuyup kalmış.

Ayakları otlarda, sayrı bir çocuk gibi
Uzanmış ve uyuyor, deliksiz bir uyku bu
Üşüyor, Doğa onu sıcak kollarınla sar.

Artık hoş kokulara bile yabancı işte;
Ellerini göğsüne kavuşturmuş, güneşte
Uyuyor. Sağ yanında iki kızıl delik var.

                 ARTHUR RIMBAUD

Çapkın Kız

Kahverengi bir salon, cila ve meyve kokan,
Kurulmuş koca iskemleye tıkınıyordum,
Bir Belçika yemeği, buyursun canı çeken,
Yeter ki karnım doysun, aldırmayıp yiyordum,

Rahattım - oh ne güzel çalar saatin sesi-
Derken, mutfak açıldı, sürünmüş, sürmelenmiş,
Kılık kıyafetine ise biraz boş vermiş,
Yanaştı cilvelenip aşevi hizmetçisi.

İstediği tatlı bir öpücüktü sanırım
Belçikalı kızları bakışından tanırım,
Fazla çatal kaşıkları masadan topladı,

Dudak büktü gülerek çocuk bir yüzle bana:
Bastırıp parmağını şeftali yanağına,
"Buramı üşütmüşüm, dokun anlarsın" dedi.

                      ARTHUR RIMBAUD

3 Eylül 2013 Salı

Akşam Duası

Sapı eğri bir pipo gibi, ağza kurulmuş,
Ya da bir Melek gibi berberin ellerinde,
Yaşayıp gidiyorum işte öyle oturmuş
Bardaklar arasında, duman yelkenlerinde.

Tatlı yaralar açar içimde binlerce düş
Sıcak dışkılar gibi boş bir güvercinlikte;
Bakarım ki yaramın kabukları soyulmuş,
Kanıyor yüreğim altın sıvıyla birlikte.

Sonra, bütün düşleri yalayıp yuttuğum an,
İndirince mideye otuz kırk bardak birayı,
Bir boşalma gereği sıkıştırır o zaman.

Lübnan selvilerinin Tanrısı gibi tatlı,
Sidiğini göklere, yükseklere attıran
Ben kulunuzu bağışlayın siğilotları!

                      ARTHUR RIMBAUD

Sevdadır

Göğü kucaklayıp getirdim sana
kokla
açılırsın
solmuşsun
benzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün
öyle bükük bakma bana
çam kolonyası getirdim sana
kentli dağlıların haklı sevdasını
bolu ormanlarından çarpan bir koku
sanki köroğlunun ter kokusu
aman kokusu, billah kokusu
canlarım, canım benim
üzme kendini bu kadar
sana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var
bak yer yüzü ne kadar geniş
ne kadar dar
Dur
akıtma gönlüm yaşını
gözünden öpecek bir yer bırak
oy bana en yakın
bana en uzak
sevgili yar
Hasretine vur beni
Giyecek çamaşır getirdim sana
adettir diye değil, sevdim diyedir
bağişla, eski biraz
bedenim uygundur diye bedenine
elimle yıkadım, ütüledim
elma ağacında kuruttum
Günler sarmal bir yay gibi
bunu unutma
Bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir
bunu unutma
Seni ben her yerinden öperim
beni unutma
kadere inansaydım
sana inanırdım
Düşürmem sigaramın ucundaki külü ben
öyle kırık bakma bana
Caddeler nasıl da genişliyor
sana bunu söyleyecektim
Bileyli bir makas vardı yanımda
sana bunu söyleyecektim
Hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri
sana bunu...
Oyy nasıl söyleyebilirim
deliren sevdamızın kısrak huyunu
Elimi tut
tuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
Bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız
sen içerde
Ben dışarda...
Oyyy mahpusluk mahpusluk...

        ARKADAŞ ZEKAİ ÖZGER

Ferhat

kara yeller ak yerleri dövende
sevdanı yüreğine kuşat
al sesimi vur kanının gümbürtüsüne
zamanıdır dağları delmenin, Ferhat

dağların başı yaslı
Ferhat'ın sevdası kan ağlar
yüreğin sağlam, bileğin güçlü Ferhat
istesen dağlar dağlar...

ateşi üfle Ferhat
körüğü iyi kullan
bu can bunca hasrete dayanır
soludukça içimde sevdan

sevdan ki bir yakıcı kuştur yüreğimde
gümbürder zulme karşı kan gibi
ölürsem dağlar için ölürüm Ferhat
kalırsam vuruşkan şahan gibi

                    ARKADAŞ ZEKAİ ÖZGER

Yüzleşme

Kırdım heykelini görüntümün
yüzüm yüzüme denk geldi

An'ı yaydım zamanlara
ten soyunda ten giyindi Nesimî

Söz gönlün ortasında oturur
aşk sözün ortasında

Parçaladım hücresini yaşamın
suyu havaya ekledim ikisini toprağa

Dervişi var bu toprağın delisi
için için yanardağ söylenir için için

Her şey bir şey için basma deseni
yürek için yar, ateş aşk için

Sabahı sevmek bildim sevgiliyi hak
ikisinin uğruna kaç kurbanlar kesildi

Ses kalır yeryüzünde bir de toprak
ünledim geçmişle gelecek arasını tay tayla

Kırdım heykelini yüzümün
şimdi her şey çırılçıplak

              ARİFE KALENDER ÖNEL

2 Eylül 2013 Pazartesi

Fetih Marşı

Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
 Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

 Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın ?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
 
Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden....
Senin de destanını okuyalım ezberden...
 Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...

 Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
 Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
Göster : Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

 Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
 Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!

Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
 Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!

Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
 Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan ....

 Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin !
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
 Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...

 Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın ?
 Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!

                  ARİF NİHAT ASYA

Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor

Şehitler tepesi boş değil,
Biri var bekliyor...
Ve bir göğüs nefes almak için
Rüzgar bekliyor.

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye,
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş<<Meçhul Asker>>diye?

Destanını yapmış,kasideye kanmış...
Bir el ki,ahiretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer
Öpsün diye faniler.

Öpelim temizse dudaklarımız...
Fakat basmasın toprağına
Temiz değilse ayaklarımız.

Rüzgarını kesmesin gövdeler...
Sesinden yüksek çıkmasın
Nutuklar,kasideler!

Geri gitsin alkışlar, geri...
Geri gitsin ellerin
Yapma çiçekleri!

Ona oğullardan,analardan
Dilekler yeter...
Yazın sarı,kışın beyaz
Çiçekler yeter.

Söyledi söyleyenler demin...
Gel süngülü yiğit,alkışlasınlar,
Şimdi sen söyle,söz senin!

Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor...
Ve bir Bayrak dalgalanmak için
Rüzgar bekliyor

Destanı öksüz,sükutu derin
<<Meçhul Asker>> in...

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli...
Kim demiş<<Meçhul Asker>> diye?

            ARİF NİHAT ASYA

Bayrak

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü,
 Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum,senin destanını yazacağım.

 Sana benim gözümle bakmayanın
 Mezarını kazacağım.
 Seni selâmlamadan uçan kuşun
 Yuvasını bozacağım.

 Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
 Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
 Yurda ay yıldızının ışığı yeter.

 Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
 Kızıllığında ısındık;
 Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
 Gölgene sığındık.

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
 Senin altında doğdum.
 Senin altında öleceğim.

 Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
 Söyle, seni oraya dikeyim!

            ARİF NİHAT ASYA

Anne

İlk kundağın ben oldum yavrum,
İlk oyuncağın ben oldum.
Acı nedir,tatlı nedir bilmezdin;
Dilin,damağın ben oldum.

Elinin ermediği,
Dilinin dönmediği,
Çağlarda  yavrum;
Kolun,kanadın ben oldum.
Dilin,damağın ben oldum...

Belki kıskanırlar diye gördükleri,
Sakladım gözlerden gülücüklerini
Tülün,duvağın ben oldum!
Artık isterlerse adımı
Söylemesinler bana,
“Onun annesi”diyorlar...
Bu yeter bir tanem,bu yeter bana

Bir dediğini iki etmeyeyim diye
Öyle çırpındı ki...
Ve seni öyle sevdim,
Sana o kadar ısındım ki...

Usanmadım,yorulmadım,çekinmedim
Gün oldu kırdın;
İncinmedim...

İlk oyuncağın ben oldum yavrum,
Son oyuncağın ben  oldum!
Layık değildim;layık gördüler:
Annen oldum yavrum,
Annen oldum!

            ARİF NİHAT ASYA

1 Eylül 2013 Pazar

Mustafa Kemal'in Elleri

Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in;
Zaferi, barışı yaratmış elleri.
Hürriyeti, saadeti, adaleti
Sevgiyle dağıtmış elleri.

Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in,
İçli, temiz, mert elleri,
Bütün nimetlerini sunmuş bize
Türk sofrası gibi cömert elleri.

Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in;
Öğretmen elleri.
Bir tahta başında, bir kürsüde
Bize bizi öğreten elleri.

Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in;
Işık, deniz, sel elleri.
Bizi her şeyden çok seven
Güzel elleri.

                ARİF HİKMET PAR

Öğretmen

Başında büyük şafakların kudreti
Taze ruhları işleyen usta!
Sensin Tanrı gibi yaratan nesilleri
İyilik yapan düşmana dosta

Türkiye mavi rüyasında seni düşünür,
Yetişen nesillerin nabzı sendedir
Sen Peygamber bakışlı Tanrı sözlüsün
Senden öğrendi yaşamayı insanlar.

Bir zaman Nebi haline girdin
Doğru yolu gösterdin insanlara
Yunus’ta maveraya erdin bir zaman
Hürriyeti elinden işledin vatanlara

Ne heykelin dikilmiş meydanlara
Ne şairler senden ilham almış
Ama sen gönüllerde kurmuşsun abideni
Muhtaç değilsin sözden destanlara

Atatürk son büyük aksindir her işte
Dağ dağ, şehir şehir kitapsın
Senin haklı payın var her yükselişte
Omuzlarda, gönüllerde, kafalardasın.

              ARİF HİKMET PAR

Kaynak: Dünyanın Bütün Çiçekleri, Sayfa:64, Basım yeri ve Tarihi:İstanbul, 1949

Popüler Yayınlar