Zamanlar içinden göçtüm
Duvarın taşın içinden geçtim
Dağı taşı bıraktım
Sana geldim
Sevgi dolu çocukluğum
Sevgi dolu içim dışım
Babacığım
Kollarına al beni
Ben senin çocuğunum
Zemherir kışlar geçirdim
İliklerim üşüdü
Sıcak adın kucağım
Huzurmarın huzuru
Sevgilerin sevgisi
Adın
Benim adım
Benim huzurum
"Uşşakı katar eyledi aşk içre Muhammed"
Davullar çalınır
Uzaktan
Uzaktan
Sabahın sevinci içimde
Bayramın sevinci içimde
Katar
Katarın içinde
Gözüm açık
Gözüm kapalı
Gözüm kapalı
Götür beni
Götür
ASAF HALET ÇELEBİ
5 Eylül 2013 Perşembe
Romantik Gençliğim
ejderhalar çıkarıyorum
duvar kovuklarından
alevler çıkarıyorum
yağmur karaltılarında
hazîn
yürüyorum
uzattım ellerimi
çok uzaklara gitmiş
yıldızlar düşürmüş gelirken
yıldızsız kalınca gece
uyunur
tavanı yok siyah gök
sırt üstü yere yattım
tavansız göğe düşüyorum
ASAF HALET ÇELEBİ
Nûrusiyâh
bir vardım
bir yoktum
ben doğdum
selimi sâlisin köşkünde
sebepsiz hüzün hocamdı
loş odalar mektebinde
harem ağaları lalaydı
kara sevdâma
uyudum
büyüdüm
ve nûrusiyâha ağladım
nûrusiyâha ağladığım zaman
annem sûzudilâra idi
ve babam bir tambur
annem sustu
babam küstü
ama ben niçin hâlâ nûrusiyâha ağlarım
nûrusiyâaah
nûrusiyâaahhh
ASAF HALET ÇELEBİ
bir yoktum
ben doğdum
selimi sâlisin köşkünde
sebepsiz hüzün hocamdı
loş odalar mektebinde
harem ağaları lalaydı
kara sevdâma
uyudum
büyüdüm
ve nûrusiyâha ağladım
nûrusiyâha ağladığım zaman
annem sûzudilâra idi
ve babam bir tambur
annem sustu
babam küstü
ama ben niçin hâlâ nûrusiyâha ağlarım
nûrusiyâaah
nûrusiyâaahhh
ASAF HALET ÇELEBİ
İstanbul'umun Dili
annemin dili
babamın dili
İstanbul'umun dili
İstanbullumun dili
İstanbul'umun efendisi
hanımefendisi
sokaklarımın bekçisi
yoğurtçusu, balıkçısı
can dilimi konuşanım
canım benim
ninnilerimi bu dil söyledi
masallarımı bu dil
bu dille duydum türkülerimi
bu dille okudum şairlerimi
“zalim beni söyletme derunumda neler var”
ASAF HALET ÇELEBİ
babamın dili
İstanbul'umun dili
İstanbullumun dili
İstanbul'umun efendisi
hanımefendisi
sokaklarımın bekçisi
yoğurtçusu, balıkçısı
can dilimi konuşanım
canım benim
ninnilerimi bu dil söyledi
masallarımı bu dil
bu dille duydum türkülerimi
bu dille okudum şairlerimi
“zalim beni söyletme derunumda neler var”
ASAF HALET ÇELEBİ
4 Eylül 2013 Çarşamba
Annemize Türkü
Güneşin olası çok
Her evin çilesi çok
Analar çeker yükü
Kimsenin bilesi yok
Gelin çiçek derelim
Yollarına serelim
Sevgi dolu türkülerle
Annemize verelim
Çocuğa bakar anne
Evine tapar anne
Gece gündüz çalışır
Yarına tapar anne
Anamız başımızda
Her öğün aşımızda
Ananın emeği var
Her iyi işimizde
ARZU MUMCU
Her evin çilesi çok
Analar çeker yükü
Kimsenin bilesi yok
Gelin çiçek derelim
Yollarına serelim
Sevgi dolu türkülerle
Annemize verelim
Çocuğa bakar anne
Evine tapar anne
Gece gündüz çalışır
Yarına tapar anne
Anamız başımızda
Her öğün aşımızda
Ananın emeği var
Her iyi işimizde
ARZU MUMCU
Hanımeli
çaresizliğim ertelenebilir hanımeli
yardım et
bu en berbat anında aşkın
bu artık kanser
yüzünde gözleri olmayan ölümün
önden görünüşüdür
al dizginlerini eline içimden geç
tohumluk sözcükler dersem
en büyük acılarımı kulisten izlesem
eski bir tanıdık uygunsuzluğu
bu en berbat anında aşkın
köprücük kemiklerinde sızlayan şimdi
o konuştukça yüzün gözün kül içinde
murdar eder tutukluğunu
şenliğimdi
kesik bir el gibi yabancılaşan
baykuş uçuşuyla küpeli sabahlara geçerdik
küçük ayrılıklarla zembereklerimizi denerdik
unutkanlığım hoşgörülebilir hanımeli
bu en berbat anında aşkın
bu insan olma tavında
yalnızlığım savuşmuyor söz yordamıyla,
onca gayretli hedefsen
attığını vurur şarkılar
utana sıkıla içlensem
kimse suçlu değil
ben özellikle masumum
bu en berbat anında aşkın
bu çürük çarık öğüt mezatında
gülücüklü bir ad arıyorum pişmanlığıma
ARZU ASLAN
yardım et
bu en berbat anında aşkın
bu artık kanser
yüzünde gözleri olmayan ölümün
önden görünüşüdür
al dizginlerini eline içimden geç
tohumluk sözcükler dersem
en büyük acılarımı kulisten izlesem
eski bir tanıdık uygunsuzluğu
bu en berbat anında aşkın
köprücük kemiklerinde sızlayan şimdi
o konuştukça yüzün gözün kül içinde
murdar eder tutukluğunu
şenliğimdi
kesik bir el gibi yabancılaşan
baykuş uçuşuyla küpeli sabahlara geçerdik
küçük ayrılıklarla zembereklerimizi denerdik
unutkanlığım hoşgörülebilir hanımeli
bu en berbat anında aşkın
bu insan olma tavında
yalnızlığım savuşmuyor söz yordamıyla,
onca gayretli hedefsen
attığını vurur şarkılar
utana sıkıla içlensem
kimse suçlu değil
ben özellikle masumum
bu en berbat anında aşkın
bu çürük çarık öğüt mezatında
gülücüklü bir ad arıyorum pişmanlığıma
ARZU ASLAN
Etiketler:
ARZU ASLAN,
Hanımeli,
şiir,
şiir antolojisi
Kuytuda Uyuyan Asker
Yeşil bir kuytudaki gümüş ot kümesine
Takılmış deli gibi, şarkı söylüyor ırmak
Şavkıyor, ışık köpüren koyağın sesine
Vermiş kendini güneş, şavkıyor dağlardan bak.
Genç bir asker, ağzı açık, başı çıplak, dalgın,
Boynunu serin, mavi tereotuna salmış,
Işığın yağdığı yeşil yatağında, solgun,
Otlarda, bulutun altında uyuyup kalmış.
Ayakları otlarda, sayrı bir çocuk gibi
Uzanmış ve uyuyor, deliksiz bir uyku bu
Üşüyor, Doğa onu sıcak kollarınla sar.
Artık hoş kokulara bile yabancı işte;
Ellerini göğsüne kavuşturmuş, güneşte
Uyuyor. Sağ yanında iki kızıl delik var.
ARTHUR RIMBAUD
Takılmış deli gibi, şarkı söylüyor ırmak
Şavkıyor, ışık köpüren koyağın sesine
Vermiş kendini güneş, şavkıyor dağlardan bak.
Genç bir asker, ağzı açık, başı çıplak, dalgın,
Boynunu serin, mavi tereotuna salmış,
Işığın yağdığı yeşil yatağında, solgun,
Otlarda, bulutun altında uyuyup kalmış.
Ayakları otlarda, sayrı bir çocuk gibi
Uzanmış ve uyuyor, deliksiz bir uyku bu
Üşüyor, Doğa onu sıcak kollarınla sar.
Artık hoş kokulara bile yabancı işte;
Ellerini göğsüne kavuşturmuş, güneşte
Uyuyor. Sağ yanında iki kızıl delik var.
ARTHUR RIMBAUD
Çapkın Kız
Kahverengi bir salon, cila ve meyve kokan,
Kurulmuş koca iskemleye tıkınıyordum,
Bir Belçika yemeği, buyursun canı çeken,
Yeter ki karnım doysun, aldırmayıp yiyordum,
Rahattım - oh ne güzel çalar saatin sesi-
Derken, mutfak açıldı, sürünmüş, sürmelenmiş,
Kılık kıyafetine ise biraz boş vermiş,
Yanaştı cilvelenip aşevi hizmetçisi.
İstediği tatlı bir öpücüktü sanırım
Belçikalı kızları bakışından tanırım,
Fazla çatal kaşıkları masadan topladı,
Dudak büktü gülerek çocuk bir yüzle bana:
Bastırıp parmağını şeftali yanağına,
"Buramı üşütmüşüm, dokun anlarsın" dedi.
ARTHUR RIMBAUD
Kurulmuş koca iskemleye tıkınıyordum,
Bir Belçika yemeği, buyursun canı çeken,
Yeter ki karnım doysun, aldırmayıp yiyordum,
Rahattım - oh ne güzel çalar saatin sesi-
Derken, mutfak açıldı, sürünmüş, sürmelenmiş,
Kılık kıyafetine ise biraz boş vermiş,
Yanaştı cilvelenip aşevi hizmetçisi.
İstediği tatlı bir öpücüktü sanırım
Belçikalı kızları bakışından tanırım,
Fazla çatal kaşıkları masadan topladı,
Dudak büktü gülerek çocuk bir yüzle bana:
Bastırıp parmağını şeftali yanağına,
"Buramı üşütmüşüm, dokun anlarsın" dedi.
ARTHUR RIMBAUD
3 Eylül 2013 Salı
Akşam Duası
Sapı eğri bir pipo gibi, ağza kurulmuş,
Ya da bir Melek gibi berberin ellerinde,
Yaşayıp gidiyorum işte öyle oturmuş
Bardaklar arasında, duman yelkenlerinde.
Tatlı yaralar açar içimde binlerce düş
Sıcak dışkılar gibi boş bir güvercinlikte;
Bakarım ki yaramın kabukları soyulmuş,
Kanıyor yüreğim altın sıvıyla birlikte.
Sonra, bütün düşleri yalayıp yuttuğum an,
İndirince mideye otuz kırk bardak birayı,
Bir boşalma gereği sıkıştırır o zaman.
Lübnan selvilerinin Tanrısı gibi tatlı,
Sidiğini göklere, yükseklere attıran
Ben kulunuzu bağışlayın siğilotları!
ARTHUR RIMBAUD
Ya da bir Melek gibi berberin ellerinde,
Yaşayıp gidiyorum işte öyle oturmuş
Bardaklar arasında, duman yelkenlerinde.
Tatlı yaralar açar içimde binlerce düş
Sıcak dışkılar gibi boş bir güvercinlikte;
Bakarım ki yaramın kabukları soyulmuş,
Kanıyor yüreğim altın sıvıyla birlikte.
Sonra, bütün düşleri yalayıp yuttuğum an,
İndirince mideye otuz kırk bardak birayı,
Bir boşalma gereği sıkıştırır o zaman.
Lübnan selvilerinin Tanrısı gibi tatlı,
Sidiğini göklere, yükseklere attıran
Ben kulunuzu bağışlayın siğilotları!
ARTHUR RIMBAUD
Sevdadır
Göğü kucaklayıp getirdim sana
kokla
açılırsın
solmuşsun
benzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün
öyle bükük bakma bana
çam kolonyası getirdim sana
kentli dağlıların haklı sevdasını
bolu ormanlarından çarpan bir koku
sanki köroğlunun ter kokusu
aman kokusu, billah kokusu
canlarım, canım benim
üzme kendini bu kadar
sana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var
bak yer yüzü ne kadar geniş
ne kadar dar
Dur
akıtma gönlüm yaşını
gözünden öpecek bir yer bırak
oy bana en yakın
bana en uzak
sevgili yar
Hasretine vur beni
Giyecek çamaşır getirdim sana
adettir diye değil, sevdim diyedir
bağişla, eski biraz
bedenim uygundur diye bedenine
elimle yıkadım, ütüledim
elma ağacında kuruttum
Günler sarmal bir yay gibi
bunu unutma
Bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir
bunu unutma
Seni ben her yerinden öperim
beni unutma
kadere inansaydım
sana inanırdım
Düşürmem sigaramın ucundaki külü ben
öyle kırık bakma bana
Caddeler nasıl da genişliyor
sana bunu söyleyecektim
Bileyli bir makas vardı yanımda
sana bunu söyleyecektim
Hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri
sana bunu...
Oyy nasıl söyleyebilirim
deliren sevdamızın kısrak huyunu
Elimi tut
tuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
Bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız
sen içerde
Ben dışarda...
Oyyy mahpusluk mahpusluk...
ARKADAŞ ZEKAİ ÖZGER
kokla
açılırsın
solmuşsun
benzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün
öyle bükük bakma bana
çam kolonyası getirdim sana
kentli dağlıların haklı sevdasını
bolu ormanlarından çarpan bir koku
sanki köroğlunun ter kokusu
aman kokusu, billah kokusu
canlarım, canım benim
üzme kendini bu kadar
sana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var
bak yer yüzü ne kadar geniş
ne kadar dar
Dur
akıtma gönlüm yaşını
gözünden öpecek bir yer bırak
oy bana en yakın
bana en uzak
sevgili yar
Hasretine vur beni
Giyecek çamaşır getirdim sana
adettir diye değil, sevdim diyedir
bağişla, eski biraz
bedenim uygundur diye bedenine
elimle yıkadım, ütüledim
elma ağacında kuruttum
Günler sarmal bir yay gibi
bunu unutma
Bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir
bunu unutma
Seni ben her yerinden öperim
beni unutma
kadere inansaydım
sana inanırdım
Düşürmem sigaramın ucundaki külü ben
öyle kırık bakma bana
Caddeler nasıl da genişliyor
sana bunu söyleyecektim
Bileyli bir makas vardı yanımda
sana bunu söyleyecektim
Hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri
sana bunu...
Oyy nasıl söyleyebilirim
deliren sevdamızın kısrak huyunu
Elimi tut
tuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
Bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız
sen içerde
Ben dışarda...
Oyyy mahpusluk mahpusluk...
ARKADAŞ ZEKAİ ÖZGER
Ferhat
kara yeller ak yerleri dövende
sevdanı yüreğine kuşat
al sesimi vur kanının gümbürtüsüne
zamanıdır dağları delmenin, Ferhat
dağların başı yaslı
Ferhat'ın sevdası kan ağlar
yüreğin sağlam, bileğin güçlü Ferhat
istesen dağlar dağlar...
ateşi üfle Ferhat
körüğü iyi kullan
bu can bunca hasrete dayanır
soludukça içimde sevdan
sevdan ki bir yakıcı kuştur yüreğimde
gümbürder zulme karşı kan gibi
ölürsem dağlar için ölürüm Ferhat
kalırsam vuruşkan şahan gibi
ARKADAŞ ZEKAİ ÖZGER
sevdanı yüreğine kuşat
al sesimi vur kanının gümbürtüsüne
zamanıdır dağları delmenin, Ferhat
dağların başı yaslı
Ferhat'ın sevdası kan ağlar
yüreğin sağlam, bileğin güçlü Ferhat
istesen dağlar dağlar...
ateşi üfle Ferhat
körüğü iyi kullan
bu can bunca hasrete dayanır
soludukça içimde sevdan
sevdan ki bir yakıcı kuştur yüreğimde
gümbürder zulme karşı kan gibi
ölürsem dağlar için ölürüm Ferhat
kalırsam vuruşkan şahan gibi
ARKADAŞ ZEKAİ ÖZGER
Yüzleşme
Kırdım heykelini görüntümün
yüzüm yüzüme denk geldi
An'ı yaydım zamanlara
ten soyunda ten giyindi Nesimî
Söz gönlün ortasında oturur
aşk sözün ortasında
Parçaladım hücresini yaşamın
suyu havaya ekledim ikisini toprağa
Dervişi var bu toprağın delisi
için için yanardağ söylenir için için
Her şey bir şey için basma deseni
yürek için yar, ateş aşk için
Sabahı sevmek bildim sevgiliyi hak
ikisinin uğruna kaç kurbanlar kesildi
Ses kalır yeryüzünde bir de toprak
ünledim geçmişle gelecek arasını tay tayla
Kırdım heykelini yüzümün
şimdi her şey çırılçıplak
ARİFE KALENDER ÖNEL
yüzüm yüzüme denk geldi
An'ı yaydım zamanlara
ten soyunda ten giyindi Nesimî
Söz gönlün ortasında oturur
aşk sözün ortasında
Parçaladım hücresini yaşamın
suyu havaya ekledim ikisini toprağa
Dervişi var bu toprağın delisi
için için yanardağ söylenir için için
Her şey bir şey için basma deseni
yürek için yar, ateş aşk için
Sabahı sevmek bildim sevgiliyi hak
ikisinin uğruna kaç kurbanlar kesildi
Ses kalır yeryüzünde bir de toprak
ünledim geçmişle gelecek arasını tay tayla
Kırdım heykelini yüzümün
şimdi her şey çırılçıplak
ARİFE KALENDER ÖNEL
2 Eylül 2013 Pazartesi
Fetih Marşı
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek
Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın ?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden....
Senin de destanını okuyalım ezberden...
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...
Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
Göster : Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini
Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!
Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan ....
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin !
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...
Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın ?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
ARİF NİHAT ASYA
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek
Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın ?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden....
Senin de destanını okuyalım ezberden...
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...
Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
Göster : Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini
Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!
Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan ....
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin !
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...
Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın ?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
ARİF NİHAT ASYA
Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor
Şehitler tepesi boş değil,
Biri var bekliyor...
Ve bir göğüs nefes almak için
Rüzgar bekliyor.
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye,
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş<<Meçhul Asker>>diye?
Destanını yapmış,kasideye kanmış...
Bir el ki,ahiretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer
Öpsün diye faniler.
Öpelim temizse dudaklarımız...
Fakat basmasın toprağına
Temiz değilse ayaklarımız.
Rüzgarını kesmesin gövdeler...
Sesinden yüksek çıkmasın
Nutuklar,kasideler!
Geri gitsin alkışlar, geri...
Geri gitsin ellerin
Yapma çiçekleri!
Ona oğullardan,analardan
Dilekler yeter...
Yazın sarı,kışın beyaz
Çiçekler yeter.
Söyledi söyleyenler demin...
Gel süngülü yiğit,alkışlasınlar,
Şimdi sen söyle,söz senin!
Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor...
Ve bir Bayrak dalgalanmak için
Rüzgar bekliyor
Destanı öksüz,sükutu derin
<<Meçhul Asker>> in...
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli...
Kim demiş<<Meçhul Asker>> diye?
ARİF NİHAT ASYA
Biri var bekliyor...
Ve bir göğüs nefes almak için
Rüzgar bekliyor.
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye,
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş<<Meçhul Asker>>diye?
Destanını yapmış,kasideye kanmış...
Bir el ki,ahiretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer
Öpsün diye faniler.
Öpelim temizse dudaklarımız...
Fakat basmasın toprağına
Temiz değilse ayaklarımız.
Rüzgarını kesmesin gövdeler...
Sesinden yüksek çıkmasın
Nutuklar,kasideler!
Geri gitsin alkışlar, geri...
Geri gitsin ellerin
Yapma çiçekleri!
Ona oğullardan,analardan
Dilekler yeter...
Yazın sarı,kışın beyaz
Çiçekler yeter.
Söyledi söyleyenler demin...
Gel süngülü yiğit,alkışlasınlar,
Şimdi sen söyle,söz senin!
Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor...
Ve bir Bayrak dalgalanmak için
Rüzgar bekliyor
Destanı öksüz,sükutu derin
<<Meçhul Asker>> in...
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli...
Kim demiş<<Meçhul Asker>> diye?
ARİF NİHAT ASYA
Bayrak
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum,senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin altında öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!
ARİF NİHAT ASYA
Kız kardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum,senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin altında öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!
ARİF NİHAT ASYA
Anne
İlk kundağın ben oldum yavrum,
İlk oyuncağın ben oldum.
Acı nedir,tatlı nedir bilmezdin;
Dilin,damağın ben oldum.
Elinin ermediği,
Dilinin dönmediği,
Çağlarda yavrum;
Kolun,kanadın ben oldum.
Dilin,damağın ben oldum...
Belki kıskanırlar diye gördükleri,
Sakladım gözlerden gülücüklerini
Tülün,duvağın ben oldum!
Artık isterlerse adımı
Söylemesinler bana,
“Onun annesi”diyorlar...
Bu yeter bir tanem,bu yeter bana
Bir dediğini iki etmeyeyim diye
Öyle çırpındı ki...
Ve seni öyle sevdim,
Sana o kadar ısındım ki...
Usanmadım,yorulmadım,çekinmedim
Gün oldu kırdın;
İncinmedim...
İlk oyuncağın ben oldum yavrum,
Son oyuncağın ben oldum!
Layık değildim;layık gördüler:
Annen oldum yavrum,
Annen oldum!
ARİF NİHAT ASYA
İlk oyuncağın ben oldum.
Acı nedir,tatlı nedir bilmezdin;
Dilin,damağın ben oldum.
Elinin ermediği,
Dilinin dönmediği,
Çağlarda yavrum;
Kolun,kanadın ben oldum.
Dilin,damağın ben oldum...
Belki kıskanırlar diye gördükleri,
Sakladım gözlerden gülücüklerini
Tülün,duvağın ben oldum!
Artık isterlerse adımı
Söylemesinler bana,
“Onun annesi”diyorlar...
Bu yeter bir tanem,bu yeter bana
Bir dediğini iki etmeyeyim diye
Öyle çırpındı ki...
Ve seni öyle sevdim,
Sana o kadar ısındım ki...
Usanmadım,yorulmadım,çekinmedim
Gün oldu kırdın;
İncinmedim...
İlk oyuncağın ben oldum yavrum,
Son oyuncağın ben oldum!
Layık değildim;layık gördüler:
Annen oldum yavrum,
Annen oldum!
ARİF NİHAT ASYA
1 Eylül 2013 Pazar
Mustafa Kemal'in Elleri
Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in;
Zaferi, barışı yaratmış elleri.
Hürriyeti, saadeti, adaleti
Sevgiyle dağıtmış elleri.
Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in,
İçli, temiz, mert elleri,
Bütün nimetlerini sunmuş bize
Türk sofrası gibi cömert elleri.
Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in;
Öğretmen elleri.
Bir tahta başında, bir kürsüde
Bize bizi öğreten elleri.
Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in;
Işık, deniz, sel elleri.
Bizi her şeyden çok seven
Güzel elleri.
ARİF HİKMET PAR
Zaferi, barışı yaratmış elleri.
Hürriyeti, saadeti, adaleti
Sevgiyle dağıtmış elleri.
Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in,
İçli, temiz, mert elleri,
Bütün nimetlerini sunmuş bize
Türk sofrası gibi cömert elleri.
Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in;
Öğretmen elleri.
Bir tahta başında, bir kürsüde
Bize bizi öğreten elleri.
Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in;
Işık, deniz, sel elleri.
Bizi her şeyden çok seven
Güzel elleri.
ARİF HİKMET PAR
Öğretmen
Başında büyük şafakların kudreti
Taze ruhları işleyen usta!
Sensin Tanrı gibi yaratan nesilleri
İyilik yapan düşmana dosta
Türkiye mavi rüyasında seni düşünür,
Yetişen nesillerin nabzı sendedir
Sen Peygamber bakışlı Tanrı sözlüsün
Senden öğrendi yaşamayı insanlar.
Bir zaman Nebi haline girdin
Doğru yolu gösterdin insanlara
Yunus’ta maveraya erdin bir zaman
Hürriyeti elinden işledin vatanlara
Ne heykelin dikilmiş meydanlara
Ne şairler senden ilham almış
Ama sen gönüllerde kurmuşsun abideni
Muhtaç değilsin sözden destanlara
Atatürk son büyük aksindir her işte
Dağ dağ, şehir şehir kitapsın
Senin haklı payın var her yükselişte
Omuzlarda, gönüllerde, kafalardasın.
ARİF HİKMET PAR
Kaynak: Dünyanın Bütün Çiçekleri, Sayfa:64, Basım yeri ve Tarihi:İstanbul, 1949
Taze ruhları işleyen usta!
Sensin Tanrı gibi yaratan nesilleri
İyilik yapan düşmana dosta
Türkiye mavi rüyasında seni düşünür,
Yetişen nesillerin nabzı sendedir
Sen Peygamber bakışlı Tanrı sözlüsün
Senden öğrendi yaşamayı insanlar.
Bir zaman Nebi haline girdin
Doğru yolu gösterdin insanlara
Yunus’ta maveraya erdin bir zaman
Hürriyeti elinden işledin vatanlara
Ne heykelin dikilmiş meydanlara
Ne şairler senden ilham almış
Ama sen gönüllerde kurmuşsun abideni
Muhtaç değilsin sözden destanlara
Atatürk son büyük aksindir her işte
Dağ dağ, şehir şehir kitapsın
Senin haklı payın var her yükselişte
Omuzlarda, gönüllerde, kafalardasın.
ARİF HİKMET PAR
Kaynak: Dünyanın Bütün Çiçekleri, Sayfa:64, Basım yeri ve Tarihi:İstanbul, 1949
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Popüler Yayınlar
-
Sevimli Kediler Avcı Biraz üzüm toplayayım... Kuş mu geçti ne? Acelem var uzaktan geliyorum. Üüfff amma uzak... S...
-
Vur ozan tellere özgürcesine Milli egemenliktürküsüdür bu Dinle hak kulak ver Türk’ün sesine Milli egemenlik ülküsüdür bu Sen bize ekm...
-
Atatürk ve İlim Dün işlerimi yetiştiremeyince buraya yazamamıştım. Bugün de şu ana kadar yazma imkanım olmadı. Şimdi ancak oturabildim ...
-
Yarın sabah diyerek işlerimizi sürekli olarak erteleriz sanki yarına çıkacakmışız gibi. halbuki işimizi günü gününe yapsak ne olur. Ama ru...
-
Eyâ peri nicesin hoş musun safâca mısın Gele berî nicesin hoş musun safâca mısın (1) Şeker dudaklı kamer yüzlü serv boyluların Semen-be...