24 Ekim 2013 Perşembe

Bu Şehir

I
Bu şehir seni de bilir sevgilim, beni de
bizim onu bildiğimiz kadar.
Bu şehrin gündüzleri görmedi mi?
Kırlarında öpüştüğümüzü,
gazinolarında içtiğimizi,
parklarında gezdiğimizi.

II
Bu şehrin geceleri de bilir, gündüzleri kadar sevgilim:
Kocandan ayrı zamanlarını koynumda geçirdiğini.

III
Bizden, bizi daha iyi bilir
Seni benden, beni senden ayıran - bu şehir!

                          AVNİ DÖKMECİ

Türkü

Ağlayan bir söğüt var
Geceleyin hahçemde
Ağlar avuntusuzca
Ağlar söğüt kederle

Ama sabah olup da
En güzel kız doğunca
Kurutur o yaşları
İpekten saçlarıyla

            AVEDİK İSAHAGYAN

 Çeviren: Ataol BEHRAMOĞLU

Anne

Bütün bir hafta, aralıksız
Annemin görüntüsü geçti gözlerimden
Kolunda ağır çamaşır sepeti
Çatı katına tırmanırken

Ve ben yaramaz, delişmen çocuk
Bağırır, tepinirdim yerimde
Bıraksın da koca sepeti
Çatıya beni taşısın diye

O, söylenmeden, bana bakmadan
Çıkar, sererdi çamaşırları
Göz kamaştıran aklıkta çamaşırlar
Sallanır, döner, hışırdarlardı.

Ağlamak için çok geç şimdi;
Annemi uçuşan kır saçlarıyla
Görüyorum gökyüzü sonsuzluğunda
Göğün suyuna katarken çivitini...

                       ATTİLA JÒZSEF

Çeviren : Ataol BEHRAMOĞLU

Ben Sana Mecburum

ben sana mecburum bilemezsin 
adını mıh gibi aklımda tutuyorum 
büyüdükçe büyüyor gözlerin 
ben sana mecburum bilemezsin 
içimi seninle ısıtıyorum 

ağaçlar sonbahara hazırlanıyor 
bu şehir o eski İstanbul mudur? 
karanlıkta bulutlar parçalanıyor 
sokak lambaları birden yanıyor 
kaldırımlarda yağmur kokusu 
ben sana mecburum sen yoksun 

sevmek kimi zaman rezilce korkuludur 
insan bir akşam üstü ansızın yorulur 
tutsak ustura ağzında yaşamaktan 
kimi zaman ellerini kırar tutkusu 
birkaç hayat çıkarır yaşamasından 
hangi kapıyı çalsa kimi zaman 
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu 

fatihte yoksul bir gramafon çalıyor 
eski zamanlardan bir Cuma çalıyor 
durup köşe başında deliksiz dinlesem 
sana kullanılmamış bir gök getirsem 
haftalar ellerimde ufalanıyor 
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem 
ben sana mecburum sen yoksun 

belki Haziranda mavi benekli çocuksun 
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor 
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden 
belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun 
bütün ıslanmışşın tüylerin ürperiyor 
belki körsün kırılmışsın telâş içindesin 
kötü rüzgâr saçlarını götürüyor


ne vakit bir yaşamak düşünsem 
bu kurtlar sofrasında belki zor 
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden 
ne vakit bir yaşamak düşünsem 
sus deyip adınla başlıyorum 
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin 
hayır başka türlü olmayacak 
ben sana mecburum bilemezsin.

                           ATTİLA İLHAN

Bekle Beni Bir Akşam Alacasında

Irmaklar çoğalır gözlerimde
Soluğum eritir dağları
Sen kuşanıp sevgiyi
Düşünce yola.

Kara giysileri çıkar üstünden
Bak, beşinci mevsimi göveriyor yaşamın
Boynuna kızıl fularını dola.

Çıkıp geleceğim karanlık dehlizlerden
Kırarak bileklerimdeki zincirleri
Sen başını dik tut sevgilim
Sabrın gülünü sula.

Dayanılmaz değildir hiçbir ayrılık
Yeter ki tutsak alınmasın yürekler
Geliriz üstesinden bu acının da.

Buruk bir özlemle değil
Gülen bir yürekle bekle beni
Geleceğim
Bir akşam alacasında.

                    ATTİLA ASUT

Gazel (Cismimi Hâk Eyledin)

Cismimi hâk eyledim hâk üzre cevlânın görüp
Sînemi çâk eyledim çâk-i girîbânın görüp(1)

Sâye âsâ kendimi yerden yere çaldım heman
Pertev-i mihr-i ruhun serv-i hırâmânın görüp(2)

Mest-i aşkım ihtiyarım kalmadı kan ağlarım
Sâkıyâ sâgarda aks-i lâ'l-i handânın görüp(3)

Derd-i aşk ile Atâyî şöyle oldun haste-hal
Hep dağıttık kendimiz zülf-i perîşânın görüp(4)

                                                ATAYİ

Günümüz Türkçesiyle:

1-Senin toprak üstünde dolaştığını görüp vücudumu toprak ettim; yakanın yırtmacını görüp bağrımı yırttım.
2-Yanağının güneşinin ışığını ve salınan selvini (yani: selvi boyunu) görüp kendimi gölge gibi hemen yerden yere çaldım.
3-Aşk sarhoşuyum kendime hâm değilim; ey sâki! Kadehte senin lâ'l dudağının aksini görüp kan ağladım.

4-Atâyî! Aşk derdiyle öyle hasta halli oldun ki, senin perişan saçını görüp hepimiz kendimizi dağıttık. (perişan olduk.)

19 Ekim 2013 Cumartesi

Bebeklerin Ulusu Yok

İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Başlarını tutuşları ayni
Bakarken gözlerinde ayni merak
Ağlarken ayni seslerinin tonu

Bebekler, çiçeği insanlığımızın
Güllerin en hası, en goncası
Sarışın bir ışık parçası kimi
Kimi kapkara bir uzum tanesi

Babalar, çıkarmayın onları akıldan
Analar, koruyun bebeklerinizi
Susturun susturun söyletmeyin
Savaştan, yıkımdan söz ederse biri

Bırakalım sevdayla büyüsünler
Serpilip gelişsinler bir fidan gibi
Senin benim hiç kimsenin değil
Bütün bir yeryüzünündür onlar
Bütün insanlığın gözbebeği

İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok,
Bebekler, çiçeği insanlığımızın
Ve geleceğimizin biricik umudu.

              ATAOL BEHRAMOĞLU

Vatan İçin

Vatan için boz atlara atlayıp
Hücumlarda düşman kıran biz olduk.
Cumhuriyet bayramını kutlayıp
Elli sene evvel kuran biz olduk.

Vatan için Sakarya’da vuruşan,
Şehit olmak için önde yarışan,
Kılıç elde Akdeniz’e erişen
Zalimlere hesap soran biz olduk.

Vatan için demokrasi kuruldu.
Milyonlarca Türk’ün fikri soruldu.
Oy dediler,seçim mührü vuruldu
Meclislere zinde giren biz olduk.

Vatan için barış yolu seçerim,
Gençliğimle birlikte andı içerim.
Çok yakında elliyi de geçerim
Kırk milyona bugün varan biz olduk.

Vatanıma çatanlara kızarım,
Saldıranın fiyakasını bozarım.
Divaniyim,destanımı yazarım
Tarihlere kıymet veren biz olduk

               AŞIK ZÜLFİKAR DİVANİ

18 Ekim 2013 Cuma

Aldanma Cahilin Kuru Lafına

Aldanma cahilin kuru lafına
Kültürsüz insanın kulu yalandır
Hükmetse dünyanın her tarafına
Arzusu hedefi yolu yalandır

Kar suyundan süzen çeşme göl olmaz
Gül dikende biter diken gül olmaz
Dız dız eden her sineğin bal'olmaz
Peteksiz arının balı yalandır

İnsan bir deryadır ilimle mahir
İlimsiz insanın şöhreti zahir
Cahilden iyilik beklenmez ahir
İşleği ameli hali yalandır

Cahil okur amma alim olamaz
Kamillik ilmini herkes bilemez
Veysel bu sözlerin halka yaramaz

Sonra sana derler deli yalandır

                 AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU

Ağlayı Ağlayı Vardım Pınara

Ağlayı ağlayı vardım pınara
Kirli yağlığımı yuvermediler
Herkes destisini doldurdu çıktı
Bana da bi damla su vermediler

Elimde bir kadeh vardım kurnaya
hücum eylediler bana vurmaya
Elimdeki kadehimi kırmaya
Tutular bir kaçı koyvermediler

Al bu kadehini kaldır dediler
Gözünun yaşıyla doldur dediler
Bir fincan su verdik bildir dediler
Sanki ya verdiler ya vermediler

Çalıştım kadehim dolduramadım
Kimseye halimi bildiremedim
Gönlümün arzusunu aldıramadım
Dileğim hekime deyvermediler

Veysel bu sitemler canımı yaktı
Güzellerde eda yoktur naz kalktı
Herkes uç beşini aldı bıraktı
Beni de bir kere evermediler

               AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU

17 Ekim 2013 Perşembe

Obruk Oluşumu ve Ağaçları

Yer altında metrelerce derinliklerde oluşan doğal göçüklere obruk denir. Obruklar her yerde oluşabilir. Deniz ve göllerin altlarında oluşan obruklar genelde görülmezler. Aşağıdaki videoda bir göl kenarında oluşan obruk ve ağaçları yutma görüntüsünü oluşturuyor. Ender yakalanabilecek bir görüntü... Burada yayınlamak istedim...



Anlatamıyorum


6 Ekim 2013 Pazar

Ben Giderim Sazım Sen Kal Dünyada

Ben giderim sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarımı aşikar etme
Lâl olsun dillerin söyleme yâda
Garip bülbül gibi ah ü zar etme

Gizli dertlerimi sana anlattım
Çalıştım sesimi sesine kattım
Bebe gibi kollarımda yaylattım
Hayali hatır et beni unutma

Bahçede dut iken bilmezdin sazı
Bülbül konar mıydı dalına bazı
Hangi kuştan aldın sen bu avazı
Söyle doğrusunu gel inkar etme

Benim her derdime ortak sen oldun
Ağlarsam ağladın gülersem güldün
Sazım bu sesleri turnadan m’aldın
Pençe vurup sarı teli sızlatma

Ay geçer yıl geçer uzarsa ara
Giyin kara libas yaslan duvara
Yanından göğsünden açılır yara
Yâr gelmezse yaraların elletme

Sen petek misali Veysel de arı
İnleşir beraber yapardık balı
Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı
Ben babamı sen ustanı unutma

             AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU

Aşık Veysel'in Son Şiiri

Selam saygı hepinize
Gelmez yola gidiyorum
Ne şehir ne de köye
Gelmez yola gidiyorum

Gemi bekliyor limanda
Gideceğim bir ummanda
Gözüm kalmadı cihanda
Gelmez yola gidiyorum

Esim dostum yavrularım
İste benim sonbaharım
Veysel karanlık yollarım
Gelmez yola gidiyorum

            AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU

Anama

Dokuz ay koynunda gezdiridi beni
Ne cefalar çekti ne etti Anam
Acı tatlı zahmetime katlandı
Uçurdu yuvadan yürüttü anam

Anaların hakkı kolay ödenmez
Analara ne yakışmaz ne denmez
Kan uykudan gece kalkar gücenmez

Doğurmuştu beni Sivas ilinde
Sivralan köyünde tarla yolunda
Acığı sırtında orak elinde
Taşlı tarlalarda avuttu Anam

Ben yürürdüm am bakar gülerdi
Huysuzluk edersem kalkar düverdi
Hemen kucaklardı okşar severdi
Çirkin huylarımı soyuttu Anam

Çocuğudum Anam bana ders verdi
Okumamı çalışmamı ön gördü
Milletine bağlı ol da dur dedi
Vatan sevgisini giyiiti anam

Tükenmez borcum var anama benim
Onun varlığından ıldu bedenim
Kimi köylü kızı kimisi hanım
Ta ezel tarihte kayıtlı Anam

Veysel der kopar mı Analar bağı
Analar doğurmuş ağayı, beyi
İşte budur sözlerimin gerçeği
Okuttu, öğretti, büyüttü Anam

             AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU

Allah Birdir Peygamber Hak

Allah birdir Peygamber Hak
Rabbül alemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası

Kürd’ü Türk'ü ve Cerkes'i
Hep Adem'in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi

Kuran'a bak İncil’e bak
Dört kitabın dördü de Hak
Hakir görüp irk ayırmak
Hakikatte yüz karası

Bin bir ismin birinden tut
Senlik benlik nedir sil at
Tuttuğun yola doğru git
Yoldan çıkıp olma asi

Yezit nedir, ne Kızılbaş
Değil miyiz hep bir kardaş
Bizi yakar bizim ateş
Söndürmektir tek çaresi

Kimi ne çeker dilinden
Hem belinde hem elinden
Hayır ve ser emelinden
Hakikat bunun burası

Su alemi yaratan bir
Odur külli şeye kadir
Alevi Sünnilik nedir
Menfaattir var varası

Cümle canlı hep topraktan
Var olmuşuz emir Haktan
Rahmet dile sen Allah'tan
Tükenmez rahmet deryası

Veysel sapma sağa sola
Sen Allah'tan birlik dile
İkilikten gelir bela
Dava insanlık davası...

            AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU

Ala Gözlü Benli Dilber

Ala gözlü benli dilber
Bir gün gelsen bize doğru
Seni sevdim can ü dilden
Çekme kendini naza doğru

Ne pervam var ne de perdem
Sanma beni hali bir dem
Söyler seni teller her dem
Kulak versen saza doğru

Aşığa zülfükar isen
Gülşende güle zar isen
Hakikatli bir yâr isen
Ben geleyim size doğru

Gönülleri bir edelim
Gayrileri biz nidelim
İkimiz de bir gidelim
Yürüyelim ize doğru

Bir gün için feryadı zar
Bülbül eder her dem seher
Aç sinemi gel gör ne var
Arttı derdim yüze doğru

Kafi derdim bir derd katma
Veysel’i yabana atma
Kerem eyle çok uzatma
Kavuşalım yaza doğru

           AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU

27 Eylül 2013 Cuma

Ağlayalım Atatürk'e

Ağlayalım Atatürk'e
Bütün dünya kan ağladı
Süleyman olmuştu mülke
Geldi ecel, can ağladı

Doğu batı cenup şimal
Aman tanrı bu nasıl hal
Atatürk'e erdi zeval
Memur mebusan ağladı

Atatürk'ün eserleri
Söyleyecek bundan geri
Bütün dünyanın her yeri
Ah çekti, vatan ağladı

Fabrikalar icat etti
Atalığın ispat etti
Varlığın Türke terketti
Döndü çarh devran ağladı

Bu ne kuvvet, bu ne kudret
Var idi bunda bir hikmet
Bütün Türkler İnön'İsmet
Gözlerimiz kan ağladı

Tren hattı tayyareler
Tükler giydi hep kareler
Semerkantla Buharalar
İşitti her yan ağladı

Siz sağ olun Türk gençleri
Çalışanlar kalmaz geri
Mareşalin askerleri
Ordular tümen ağladı

Zannetme ağlayan gülmez
Aslan yatağı boş kalmaz
Yalnız gidenler gelmez
Her gelen insan ağladı

Uzatma Veysel bu sözü
Dayanmaz herkesin özü
Koruyalım yurdumuzu
Dost değil, düşman ağladı

            AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU

Cumhuriyet

Güneş gibi ışık olduk
Var olasın Cumhuriyet
Her işine aşık olduk
Var olasın Cumhuriyet

Vücuttaki kanımızı
Kutsal olan dinimizi
Sen eyledin canımızı
Var olasın Cumhuriyet
     
Güneş oldun başımıza
Toprak ile taşımıza
Erdik, ekmek aşımıza
Var olasın Cumhuriyet
     
Atamızdan armağansın
Seviyoruz yadigarsın
Halkımıza vefakarsın
Var olasın Cumhuriyet

Der ummanı geldik coşa
Türkiye’miz baştan başa
Bayrağınla sonsuz yaşa
Var olasın Cumhuriyet

               AŞIK UMMANİ ŞERAÇ

Bayraksızlar!

Bayraksızlar bayraksızlar
Yere düşse bayrak sızlar
Nerden bilsin kıymetini
Soysuz sopsuz bayraksızlar

Ne olurdu yazmasaydım
Ben bu kara yazıyı
Bilmeseydi namert soysuz
İçimdeki sızıyı

Yıldızların isyanı var
Hilâl taşıyan felek
Damla damla kan akıyor
Delik deşik bu yürek

Al rengine kara bağlar
Yastadır deli gönül
Aşık'ın olmuşum senin
Hastadır deli gönül

Renginde şehitlik gizli
Hilâlinde mana var
Yüreğimde saklamışım
Kurbanında kına var

Toprağa düşse yiğit
Ölüm güç verir bize
İnancıma teslim oldum
Zulüm güç verir bize

Uğrunda ölen yiğit
Kim ne bilsin ne kadar
Geriye ne can kaldı
Hepsini kurban adar

Yamacında gezindiğin
Şimdi dağlar ağlasın
Bayrağım hançerlendi
Şimdi çağlar ağlasın

Bayrak yere düşerken
Alkışlayan piçleri
Kahredecek Türk milleti
Destek veren güçleri

Susmayın ey milletim
Bayraksızda ar olmaz
Susar ise yiğitler
Vatan bize yar olmaz

Başı bozuk yaylada
Pusuları kurdular
İki yaşında yiğit
Kürşad'ımı vurdular



Bundan gayrı düşmanım
Bayrağa ters bakanlar
Artık hesap vermeli
Dağı taşı yakanlar

Meleküt aleminde
Destan olan can bizim
Dalgalansın bayrağım
Üstündeki kan bizim

Dört aylık bebeklere
Kurşun sıkan nerdesin
Nereye gidersen git
Öleceğin yerdesin

Hükmü ilâhi varsa
Belki korur Yaradan
Kan düşmanı olmuşuz
Çekilsinler aradan

Bu vatanın ekmeğii
Gözünüze durmalı
Yiğit bir can gelmeli
Sizden hesap sormalı

Sefai'yem yaşamak ki
Bundan gayrı ar gelir
Ay yıldızlı bayrağa
Bu yeryüzü dar gelir!

              AŞIK SEFAİ

21 Eylül 2013 Cumartesi

Cumhuriyet Destanı

Cumhuriyet gez salını salını
Parla dağımızda taşımızda hey!
Kimin haddi dokunmak bir kılına
Canımız takılı dişimizde hey!..

Sana uzanacak eli kırarız,
Türküz her murada er geç ereriz,
Gündüz uslu, mazlum sapan süreriz,
Akınlar görürüz düşümüzde hey!

Sana uzanan el kökünden kurur,
Türk kılıçtır, akında güç halle durur,
Gülistan kokusu gönlü doldurur,
Dağ rüzgarı eser başımızda hey!..

Türk dünyada durdukça yaşayacak hür.
Rahat ol, işine bak, keyfini sür.
Dürbünlü düşmandan çok iyi görür,
Bizim körümüzde, şaşımızda hey!..

Çelik zırh var, bezden fistanımızda,
Aslan cesareti insanımızda,
Tanrı cevheri var, al kanımızda.
Umman tuzu var, göz yaşımızda hey!..

Hey sancak al sancak, bizim şanımız,
Gerekirse kurban sana canımız...
Tuğ’un saçlarımız, rengin kanımız,
Hilal’in resmolmuş karşımızda hey!..

Biz sebepsiz yere kana girmeyiz,
Sırtımızdan kimseyi geçindirmeyiz,
Kimsenin sırtından geçinmeyiz biz

İnsanlık tacı var başımızda hey!..

              AŞIK ÖMER

Alemi Var mı?

Tavuksa tavuktur horozsa horoz,
Vakitsiz ötmenin alemi var mı.
Bir kem söz adamı, ediyor siroz,
Bes de sen katmanın alemi var mı.
*****
Karis erenlere sevip sayarak,
Yol alınmaz kör şeytana uyarak,
Her basa gelene kader diyerek,
Yan gelip yatmanın alemi var mı.
*****
Aldanma hiç insanların tipine,
Karıştır bak dikenine çöpüne,
Ebeyi batırıp boya küpüne,
Dedeye satmanın alemi var mı.
*****
İşler emmi dayı ile bitiyor,
Felek bizi her kumarda ütüyor,
Servetin var Allah versin yetiyor,
Dünyayı yutmanın alemi var mı.
*****
Isa Oğuz biri çok ah çekermiş,
Halk sanatçı deyip göğe çıkarmış,
On kere evlenmiş hala bekarmış,

Böyle halt etmenin alemi var mı.

                    AŞIK OZAN İSA OĞUZ

Ellinci Yıl

Ey bağrı zaferle dolu al sancak
Elinci yıl sana selam sunacak
Yüksel ki bu şeref senindir ancak
Elinci yıl sana selam sunacak

Yüksel ki milletin göğsü kabarsın
Ay yıldız aşkıyla sineler yansın
Yüksel dalgaların arşa dayansın
Ellinci yılda sana selam duracak

Yüksel dalgaların inletsin arşı
Yiğitler saf dursun hep karşı karşı
Yüksel ki çalınsın İstiklal Marşı
Ellinci yıl sana selam sunacak

Yüksel ki Nimri seni kalbine alsın
Sönmez aşkın onda ebedi kalsın
Yüksel ki al rengin göklere dalsın
Ellinci yıl sana selam sunacak

             AŞIK NİMRİ DEDE

Destan

Ecdadı kahraman Türkoğlu kardeş,
Vatan seni besler, basmış bayrağına,
Son nefese kadar , hasmınla savaş,
Bu millet uğruna, vatan uğruna.

Nicelerin şaheseri , kalmıştır,
"Hubut-ı Adem"den , beri kalmıştır,
Kendi gitmiş yadigarı kalmıştır,
Bu millet uğruna vatan uğruna,

Müdami, aç gözün,dalma uykuya,
Aç gözünü , gerek kulağın duya
Bunca gazi. bunca şehit, evliya
Bu millet uğruna , vatan uğruna.

                  AŞIK MÜDAMİ

19 Eylül 2013 Perşembe

Cumhuriyet Ne Güzel

Cumhuriyet ile dilim seslendi
Diller diyor Cumhuriyet ne güzel
Türk milleti bayram etti süslendi
Tüller diyor Cumhuriyet ne güzel

Bu ses Atatürk’ün öz sesi
Mustafa Kemal’in kendisi idi
Laiklik, hürriyet ilkesi idi
Haller diyor Cumhuriyet ne güzel

Sulh deyince yurtta kuruldu yasa,
Cihanda barış var, kalmadı tasa.
Sihirler bozuldu, çıkınca asa
Dallar diyor, cumhuriyet ne güzel…

Hürriyet yağmuru yağmur tek tek
Gökkuşağı doğuverdi rengarenk
Dillendi her yaprak her türlü çiçek
Güller diyor Cumhuriyet ne güzel

Doğdu hürriyetin güneşi şaşmaz
Türk nesline esaret hiç yaraşmaz
Aylar günler geçer fikir hiç değişmez
Yıllar diyor cumhuriyet ne güzel

Kemal Atatürk’ün zekasına bak
Türk’e Cumhuriyet diyordu mutlak
Ay yıldızlı hilal elvanlı bayrak
Şollar diyor cumhuriyet ne güzel

Hukukun hakimi, tıbbın ilacı,
Bunlar insanlığa oldu aracı.
Mazluma avukat, suçluya savcı
Kullar diyor, cumhuriyet ne güzel…

Eşit hak kazandı, bayanlar, baylar,
Şehirler, kazalar, yaylalar, köyler.
İşçiler, çobanlar, ağalar, beyler
Diller diyor Cumhuriyet ne güzel

Yeni yazı çıktı dil Türkçeleşti
Okullar açıldı giyim değişti
Çağdaş uygarlığa hedef ulaştı
İller diyor Cumhuriyet ne güzel

Devlet hizmetleri, kalkınma plan,
Teknikle sanayi gelişti bu an.
Küçük zarf üstünde büyük bir destan
Pullar diyor, cumhuriyet ne güzel…

Avrupa’ya geçti boğaz köprüsü
Burda çınlar Türk’ün en yakın sesi
Aşık ruhaninin sazı bestesi

Teller diyor Cumhuriyet ne güzel

               AŞIK MUSTAFA RUHANİ

Cumhuriyet Bayramı

Tarihe şan veren büyük milletim.
Bugün senin Cumhuriyet bayramın
Bize önder olan aziz Atamız
Bugün senin Cumhuriyet bayramın

Dalgalan bayrağım, selamlar sana
Seni gören düşman kaçar her yana
Her an için şan verirsin vatana
Bugün senin Cumhuriyet bayramın

Bugün milletimi sevinçli gördüm.
Bir baştan bir başa süslenmiş yurdum
Hazır ol selama kahraman ordum
Bugün senin Cumhuriyet bayramın

İstiklal yolunda savaşan bacım.
Demedin kimseye yorgunum, açım
İlelebet kimseye başımda tacım
Bugün senin Cumhuriyet bayramın

Okursun marşımız hoş avaz ile,
Atamın eseri bitmez söz ile
Merdanoğlu coşmalısın saz ile
Bugün senin Cumhuriyet bayramın

                    AŞIK MUSA MERDANOĞLU

Cumhuriyet Yazıldı

Vatanımın şenlik şölen dört yanı
Dillerine Cumhuriyet yazıldı
Elli yazın kutlu olsun nişanı
Yıllarına Cumhuriyet yazıldı

Başkonmutan verdi büyük bir komut
Ecdadımdan gelen ulu yolu tut
Doğdu güneş gibi bizde bu umut
Kollarına Cumhuriyet yazıldı

Kadın erkek bu vatanı koruduk
Nice nice seferler yürüdük
Yüksek dağlar gibi duman bürüdük
Yellerine Cumhuriyet yazıldı

Kabul oldu dilek dilek muratlar
İstiklali nakışladı beratlar
Zafer müjdeleyen küheylan atlar
Nallarına cumhuriyet yazıldı

Kınalı gelinler yetişen kızlar
Dedemin dilinde tarihi söyler
Göründü hürriyet açıldı izler
Yollarına Cumhuriyet yazıldı

Kaç yiğitler yurdu tekmil buralar
Vatan vatan diye akar dereler
Coşuverir ırmaklar kükrer dereler
Sellerine Cumhuriyet yazıldı

On dokuz mayısla yirmiüç nisn
İlk ışığı aldı bunlardan vatan
Ata’nın gençliğe verdiği ferman
Ellerine cumhuriyet yazıldı

Çobanoğlu elli yıla destanım
Nice elli yıluı görsün vatanım
Ben sazımla toprağıma kurbanım
Tellerine cumhuriyet yazıldı

                  AŞIK MURAT ÇOBANOĞLU

Cumhuriyet

Cansızı can getiren
Cumhuriyet,Cumhuriyet
Bizi varlığa getiren
Cumhuriyet Cumhuriyet

Bir arslan çıktı köşeden
Düşmanın yurttan boşatan
Milletini hür yaşatan
Cumhuriyet Cumhuriyet

Atam’dır çizmeyi çeken
Düşmanı denize döken
Yurda al bayrağı diken
Cumhuriyet Cumhuriyet

Yeni yazı icat etti
Ahraz idik dil öğrendik
Hainleri tahtan attık
Cumhuriyet Cumhuriyet

Mihmani okuyor ferman
O oldu dertlere destan
Bir canım var san kurban
Cumhuriyet Cumhuriyet

              AŞIK MİHMANİ

Elli Yılın Getirdiği

Cennete çevirdi yurdu
Elli yılın getirdiği
Irmakların köprü kurdu
Elli yılın getirdiği

Yenilendi eski çağlar
Güç açtı virane bağlar
Önünde eğildi dağlar
Elli yılın getirdiği

Çalıştı genci gocası
Bir oldu gece gündüzü
Her yer fabrika bacası
Elli yılın getirdiği

Bir mektup yazan yoruldu
Yüzde atmışı okudu
Kendi eğirdi dokudu
Elli yılın getirdiği

Açıldı bağlanan kollar
Her tarafı vurdu yollar
Nice tesisler okullar
Elli yılın getirdiği

Düşmanı vatandan attı
Vatana toprak kattı
Kurdu koyunla atlattı
Elli yılın getirdiği

Her divanda yüzümüz ak
Aynı oldu yakın uzak
Yerde tren,gökte uçak
Elli yılın getirdiği

Her sanat kapısını açtı
Nimetler fışkırıp taştı
Her köşe makineleşti
Elli yılın getirdiği

Mevlüt ihsan yoktur tasa
Hürriyet en büyük masa
Eşit haklar anayasa
Elli yılın getirdiği

          AŞIK MEVLÜT İHSANİ ŞAFAK

Cumhuriyet Bayramı

Onuncu yılı bu Cumhuriyet’in;
Kutlu olsun yurdun büyük bayramı,
Gülüyor on yıldır yüzü milletin;
Kutlu olsun Cumhuriyet bayramı.

Ne yaptılar kahpe düşmanlar bize?
Biz çoğunu döktük onun denize.
Şimdi bir bir anlatayım ben size,
Kutlu olsun Cumhuriyet bayramı.

Biz Türkleriz her şeylere özenen,
İstiklal’in şerefini kazanan,
Hiçbir düşman uğraşamaz bizimle,
Kutlu olsun Cumhuriyet bayramı.

Cumhuriyet halkın hakimiyeti,
Hep Türklerin böyle idi niyeti,
Anlaşıldı Cumhuriyet’in kıymeti
Kutlu olsun Cumhuriyet bayramı.

Türkiye’dir vatanımız elimiz,
Cumhuriyet açtı bizim gülümüz,
İlerlesin bizim güzel dilimiz,
Kutlu olsun Cumhuriyet bayramı.

Eski kanun kadınları boşatan,
Yeni kanun hanımı hür yaşatan,
Bu fikirler gelir gazi paşadan,
Kutlu olsun Cumhuriyet bayramı.

Muallimlik için yetişen gençler,
Bütün halka bilgi vermeye başlar,
Layık hükümeti kuran kardeşler,
Kutlu olsun Cumhuriyet bayramı.


Millet meclisi ile verip başbaşa,
Yaşa Cumhuriyet reisim yaşa!
Yapalım bayramı biz koşa koşa,
Kutlu olsun Cumhuriyet bayramı.

Budur onuncu yıl dönüm devranı,
Gezip Ankara’yı etsem seyranı,
Aşık Mehmet yazar bayram destanı,
Kutlu olsun Cumhuriyet bayramı.

             AŞIK MEHMET

18 Eylül 2013 Çarşamba

Veysel'e Mektup

Sen bu bahçelerden çok gelip geçtin
Dostlar seni unutur mu Veysel'im
Arılarla çiçeklerde inleştin
Dostlar seni unutur mu Veysel'im

Ne haktan incindin ne de incittin
Taş ile geleni gül ile ittin
Koyunu kurdunan güderek gittin
Dostlar seni unutur mu Veysel'im

Hak nurunu insanlarda aradın
Sabrı tarif ettin derde yaradın
Gönüllerde kaldın gözden ıradın
Dostlar seni unutur mu Veysel'im

Dopdoluydun gezdim dedin beyhuda
Bin göz vermiş sana Cenabı Hüda
Sen dostları unutmadın dünyada
Dostlar seni unutur mu Veysel'im

Kuru laf etmedin Mahzuni gibi
Gözünde berraktı deryanın dibi
Mustafa Kemal'in gerçek talibi
Dostlar seni unutur mu Veysel'im

                AŞIK MAHZUNİ

Vasiyetim

Ben ölünce sevenlerim toplansın
Ağlamayıp benim sesim çalsınlar
Dualar etsinler kendi dilimden
Gökyüzüne kızıl ışık salsınlar

Ankara'da yüklesinler dengimi
Berçenek'te başlatmıştım cengimi
Nevşehir'e taşısınlar rengimi
Hacı Bektaş'ı şeyhine dalsınlar

İnanarak gittim yüce Allah'a
Hüseyin'le düştüm ah ile vaha
Yanlış imam elin vurmasın daha
Bir seyitle namazımı kılsınlar
Üstüme 'Bir Ozan Bektaşı' yazın
Ama yazıları derince kazın
Çekem diye şu beş taşın ayazın
Ara sıra kışın beni bulsunlar

İki fidan dikin selviden olsun
Cemler yapılırken yüreğim dolsun
Bir de bostan yapın altında kalsın
At yolcular karpuz kelek alsınlar

Yakın kaldı, yakın kaldı zamanım
İşte gidiyorum kaşı kemanım
Benim sevgiydi dinim imanım
Sevenlerim beni böyle bilsinler

Can taşıyan canlı mutlaka ölür
Değişir dünyadan başka şey gelir
Benim kim olduğum yavrular bilir
Ehlibeyt dünyası sahip olsunlar

Mahzuni asalet sözüne doydum
İnsanlık adına serimi koydum
Ben Ali'yi sevdim, Ali oğluydum
Bütün sevenlerim hoşça kalsınlar.

              AŞIK MAHZUNİ

Çeker Giderim

Ben de bir peygamber olmuş olsaydım
Birlik tohumunu eker giderdim
Önce yasaklardım kula kulluğu
İnsan Hak'tır deyip çeker giderdim

Bakmazdım zalimin gözü yaşına
Sabıra bağlamazdım boşu boşuna
İtikat etmezdim mezar taşına
Taş yerine çiçek eker giderdim

İnsan olduğu yön kıbledir bana
Ben böyle inandım çünkü insana
Çok sebeptir diye kavgaya kana
Bütün hududları söker giderdim

Cehalet insana pusudur pusu
Kolay bilinmiyor işin doğrusu
Hocam çekmeseydi ahret korkusu
Dünyaya bal gelir şeker giderdim

Mahzuni hüner yok Şah'ın tacında
Aşk yanamaz cehennemin sacında
Son isim isterse dar ağacında
İnsan der boynumu büker giderdim.

                AŞIK MAHZUNİ

Git Efendi

Git efendi, hançerlenmiş yaramı
Eşeleyip tazeleme bu sıra
Köyüm yolsuz, ben okulsuz yaşarım,
Utan da şu asıra bak asıra!

Demek vekilimsin, vay benim başım!
Yediğin her yemek, bir yıllık aşım,
İçtiğin her kadeh, dolu gözyaşım,
İşlediğin kusura bak kusura!

Alemin fezaya gittiği günde
Dermanı alınmış dert dolu bende,
Topraksız şu topraklar üstünde
Sarındığım hasıra bak hasıra!

De şimdi, yaşamak denir mi buna
Ahırda doğurdu gelinim Suna,
Ağaların çıkarları uğruna,
Köy dolusu esire bak esire!

Ne demek oluyor bilginiz çoksa,
Binimiz aç ölür, birimiz toksa,
İstemem ben böyle gidişi, yoksa...
Elimdeki nasıra bak nasıra!

                   AŞIK İHSANİ

Cumhuriyet Bayramında

Vatanımı yürekten coşar
Cumhuriyet bayramında
Hürriyet altında yaşar
Cumhuriyet bayramında

Ulu ata’nın buluşu
Çocukların gülüşü
Sefaletten kurtuluşu
Cumhuriyet bayramında

Bağımsız ata bindiler
Kadına hak tanıdılar
Atam ruhunu andılar
Cumhuriyet bayramında

Kara günler gelip geçti
İlim kanatlanıp uçtu
Kunu ağaç yaprak açtı
Cumhuriyet bayramında

Ordumuz şahlanıp kalkar
Kükreyip dünyayı yıkar
Barış şimşekleri çakar
Cumhuriyet bayramında

Güller açılmış kokuyor
Güzeller ciğer yakıyor
Aşıklar meydan okuyor
Cumhuriyet bayramında

Aşık kara her divana
Büyük küçük bacı ona
Selam saygı tüm vatana
Cumhuriyet bayramında

               AŞIK İBRAHİM KARA

Cumhuriyet Şiiri

Cumhuriyet ilanından bu yana
Bütün engelleri kırarak geldik
Ünümüzü duyurduk duymayana
Düşmanı denize sürerek geldik

Temelini derin eştik yapının
Kilidini sağlam vurduk kapının
Bir taraftan düşmanların hepsinin
Derslerini tekmil vererek geldik

Mehmetçikler hazır oldu kuşandı
O gün, bugün refah ile yaşandı
Ana yurda demir yolu döşendi
Dağları taşları yararak geldik

Fikirlerin doğrusunda buluştuk
Uygarlığa yaşayarak alıştık
Diğer yandan sanayide geliştik
Yüzlerce fabrika kurarak geldik

Aslanın ağzından ilim kapıldı
Her bir adım isabetli atıldı
Bir taraftan hastaneler yapıldı
Azgın yaraları sararak geldik

Baraj yapıp sulu ettik kırları
Ağaç dikip orman ettik yerleri
Diğer yandan müşkül olan sırları
Bilim deryasından sorarak geldik

Elli yılda cumhuriyeti
Anlatmak zor tarihlerde kıymetini
Yaşlıdan en genci bu emaneti
Bir armağan gibi vererek geldik

Ey İbrahim millet sandık sözünde
İtibar çoğalttık dünya yüzünde
Bin aşk ile Atatürk’ün izinde
Daima ileriyi görerek geldik

              AŞIK İBRAHİM GÜLEÇ

16 Eylül 2013 Pazartesi

Gönül Çalamazsın Aşkın Sazını

Gönül çalamazsan aşkın sazını
Ne perdeye dokun ne teli incit
Eğer çekemezsen gülün nazını
Ne dikene dokun ne gülü incit

Bülbülü dinle ki gelesin coşa
Karganın namesi gider mi hoşa
Meyvesiz ağacı sallama boşa
Ne yaprağını dök ne dalı incit

Bekle dost kapısın sadık dost isen
Gönüller tamir et ehli dil isen
Sevda sahrasında Mecnun değilsen
Ne Leyla'yı çağır ne çölü incit

Rızaya razı ol hakka kailsen
Ara bul mürşidi müşkülde isen
Hakikat şehrine yolcu değilsen
Ne yolcuyu eğle ne yolu incit

Gel haktan ayrılma hakkı seversen
Nefsini ıslah et er oğlu ersen
Hüdai incinir inciden versen
Ne kimseden incin ne eli incit

            AŞIK HUDAİ

Bahar Geldi Çayır Çimen Yürüdü

Bahar geldi çayır çimen yürüdü
Yaylaya göçmenin zamanı geldi
Dağlar yeşil giydi karı eridi
Suyundan içmenin zamanı geldi

Çok şükür bu yıl da erdik bahara
Gülü gördü bülbül başladı zara
Açıldı sinemde bin türlü yara
Yine dert açmanın zamanı geldi

Pınarı var ormanı var gölü var
Çiğdemi var çiçeği var gülü var
Arısı var peteği var balı var
Bunları seçmenin zamanı geldi

Hüdaî zamanın geçer boşuna
Kuşlar bile hep kavuştu eşine
Şimdi bu mevsimde dağlar başına
Yar ile kaçmanın zamanı geldi

                  AŞIK HUDAİ

Ateş İcat Olup Tütün Tütmeden

Ateş icat olup tütün tütmeden
Aşkın ocağında biz yanıp tüttük
Güller açılmadan bülbül ötmeden
Mana aleminde şakıdık öttük

Her kaynaktan akmaz böyle duru su
Bu yer gerçek erenlerin korusu
Duygu çiçeğinden ilham arısı
Sevgiden bal yaptı önce biz tattık

Gönül diyarında sevda elinden
Hasret dağlarından çile çölünden
Peygamber izinden Allah yolundan
Yirminci asırda biz geldik gittik

İrfan sofrasının altın tasıyım
Muhabbet suyunun şelalesiyim
Hüdai Yunus'un sülalesiyim
Tasavvuf ilmini biz tamam ettik

                AŞIK HUDAİ

Aşık Olmak Bir Alemdir

Aşık olmak bir alemdir
Tatmayanlar anlamaz ki
Her sözü bir mücevherdir
Tartmayanlar anlamaz ki

Kim ki haktan olsa cüda
İbadetten almaz gıda
Bu yolda başını feda
Etmeyenler anlamaz ki

Sil gönlünün kem pasını
Gütme benlik davasını
Daim hasretlik yasını
Tutmayanlar anlamaz ki

Hüdai'yim kalksın perde
Aşk ateşi yanar serde
Eyüp gibi dertten derde
Batmayanlar anlamaz ki

              AŞIK HUDAİ

Adım Adım Gezdim Gurbet Elleri

Adım adım gezdim gurbet elleri
Gezdim ama kardaş gel de bana sor
Ömrümün yükünü dert sıraladım
Dizdim ama kardaş gel de bana sor

Genç yaşımda terk eyledim yurdumu
Geri dönüp gözlemedim ardımı
Gönül defterine gizli derdimi
Yazdım ama kardaş gel de bana sor

Hüdai hastayı eylerim nazar
Ben kendi içimde kurdum bir pazar
Bu kötü nefsime kazmasız mezar
Kazdım ama kardaş gel de bana sor

                AŞIK HUDAİ

14 Eylül 2013 Cumartesi

Ninja Kediler

         Kediler evlerimizin en sevimli hayvanları. Zaman zaman hiç görmediğimiz atraksiyonlar, şaklabanlıklar yaparlar. Bu şaklabanlıklar onları daha da sevimli yapar.

          İşte kedilerin yaptıkları atraksiyonlardan derlenmiş birkaç görüntü. İzlediğinizde gerçekten eğleneceksiniz.

           Şimdi ninja kedi diyebileceğimiz kedilerin şok hareketlerini izleyelim.



Analık

O yırtacak sen söküğü dikecen,
Elinle yaptın boyunla çekecen,
Ne etseler mutlak boyun bükecen,
Analıktır kötü olur dediler.
*****
Ben istedim huzurlu mutlu hane,
Her isime buldu binbir bahane,
Sanki nikahsız,azadlı bir köle,
Analıktır kötü olur dediler.
*****
Bitmek bilmez uğraşmakla islerim,
Sıka sıka döküldü hep dişlerim,
Huzur vermez geceleri düşlerim,
Analıktır kötü olur dediler.
*****
Altı yok bir pabuç gibi gezerim,
Kem sözden binbir hileler sezerim,
Dertlerimi tesbih yaptım dizerim,
Analıktır kötü olur dediler.
*****
Anlamıyor beni anlamaz kimse,
Tavuk oldum kapatıldım kümese,
Anam ağlar benim halimi görse,
Analıktır kötü olur dediler.
*****
Bahçesine girdim gülün dermedim,
Yalan dünya'n muradına ermedim,
Ha!giymatim yokmuş yeni belledim,
Analıktır kötü olur dediler.
*****
Hatuni'yim yetse artik bu çilem,
Yazmaz oldu ne divitler ne kalem,
Kaderim böyle imiş ben ne bilem,
Analıktır kötü olur dediler.

                     AŞIK HATUNİ SEMİHA OĞUZ

Yenilendi

Dokuz yüz yirmi üç, bir güneş doğdu,
Hayat yenilendi, hal yenilendi.
Elli yıldır yurdu nurlara boğdu,
Ülke yenilendi, el yenilendi.

Zafer kazanıldı, sulha erildi.
Cumhuriyet ilan oldu, kuruldu.
Yeni baştan saza düzen verildi,
Perde yenilendi, tel yenilendi.

Bitti saltanatın devri zamanı,
Silindi göklerin kara dumanı.
Kendi elimizle tuttuk dümeni,
Gemi yenilendi, göl yenilendi.

Yorgunluk, yoksulluk, esaret, zillet,
Kalktı yavaş yavaş her türlü illet.
Fikirde, sanatta uyandı millet,
Kafa yenilendi, kol yenilendi.

Değiştik her yönden tekmil biz Türkler,
Atıldı başlardan külahlar, börkler.
Soyuldu sırtlardan abalar, kürkler,
Şapka yenilendi, şal yenilendi.

Bildik ki, her gönül hürriyet özler,
Kaldırdık peçeyi, açıldı gözler.
Erdi Sosyal hakka kadınlar, kızlar,
Miras yenilendi, mal yenilendi.

Kasabada, köyde okullar kurduk,
Yediden yetmişe tahsile girdik.
Hürafeye çoktan nihayet verdik,
Elif yenilendi, dal yenilendi.

Medeniyet köşe köşe uzandı
Güzel eserlerle her yer bezendi .
Türklük benliğini tekrar kazandı ,
Takvim yenilendi , dil yenilendi .

Der Halil ,anılsın Ata’nın adı ,
Sayesinde geldi vatanın tadı.
Hakime terketti  yerini kadı ,
Kanun yenilendi ,yol yenilendi.

                   AŞIK HALİL KARABULUT

Var mıyıdım Yok muyudum

Var mıyıdım yok muyudum,
Şu alemde bundan evvel.
Az mıyıdım çok muyudum,
Şu alemde bundan evvel.

Gelen miydim, giden miydim ?
Yaprak mıydım, beden miydim?
Toprak mıydım, maden miydim?
Şu alemde bundan evvel.

Yürür müydüm adım adım,
Yine Adem miydi adım.
Ne yedim içtim yaşadım,
Şu alemde bundan evvel.

Ayna mıydım resim miydin?
Mana mıydım cisim miydi?
Feymani'ye isim miydin?
Şu alemde bundan evvel.

               AŞIK FEYMANİ

Her Mücevher Değerini Bulmazdı

Her mücevher değerini bulmazdı,
Sarrafından ayar danışmasaydı.
Kerpiç yığılmayan bina olmazdı,
Ustası mimara yanaşmasaydı.

Köprüsüz dereden yolcu geçmezdi,
Kuş kanatsız olsa gökte uçmazdı.
Kamili, cahili kimse seçmezdi,
Oturup üç beş laf konuşmasaydı.

Hak olmasa dağlar yüce olmazdı.
Yük olmasa canlı cüce olmazdı,
Gündüz gündüz olur gece olmazdı,
Dağların ardına gün aşmasaydı.

Feymani her güzel yar edilmezdi,
Aşka düşmeyince zar edilmezdi.
Hayırlı, hayırsız kâr edilmezdi,
Herkes mesleğine sınaşmasaydı.

                    AŞIK FEYMANİ

Dağlar Al Yeşil Süslenir

Dağlar al yeşil süslenir,
Hele bahar gelsin de bak.
Bülbül aşkınan seslenir,
Güle bahar gelsin de bak.

Bayramlığın giyer dağlar,
Her örnekten basın bağlar.
Türkü söyleyerek çağlar,
Sele bahar gelsin de bak.

Emanet versen götürür,
Menziline tez yetirir.
Dertliye derman getirir,
Yele bahar gelsin de bak.

Cennet sanarsın cihanı,
Kalkar dağların dumanı.
İner ovanın ceylanı,
Çöle bahar gelsin de bak.

Dere kenarında taşlar,
Hep yosun tutmağa başlar.
Yuva için tüner kuşlar,
Dala bahar gelsin de bak.

Turnam kanadını düzler,
Ördek avcısını gözler.
Çığrışarak konar kazlar,
Göle bahar gelsin de bak.

Feymani(*) biter acılar,
Kağnılar yürür gıcılar.
Kervan düzer yaylacılar,
Yola bahar gelsin de bak.

                    AŞIK FEYMANİ

Baki Değil Şu Dünyanın Ziyneti

Baki değil şu dünyanın ziyneti,
Ölüm kıyametin bir alameti
Yolcuya yıldızın, ayın alameti.
Karanlıkta bakmayınca bell'olmaz

Kimi yaşar birlik dirlik içinde,
Kimi nefse esir hürlük içinde.
İnsan hoş görünür varlık içinde,
Yiğit düşüp kalkmayınca bell'olmaz.

Zalimlerin bu dünyada nesi var?
Amma o dünyada endişesi var.
Kimin torbasında neyi nesi var,
Ağz'aşağı silkmeyince bell'olmaz.

Feymani kefenmiş servetin malın,
Hakka yakın eyler ahvalin, halin.
Sabrı var mı yok mu öğünen kulun,
Beliları ilkmeyince bell'olmaz.

                    AŞIK FEYMANİ

Ahu Gözlüm Tut Elimden

Ahu gözlüm tut elimden,
Vazgeçmeden emelimden.
Aşkın beni temelinden,
Yıkmadan gel, yakmadan gel.

Derde salmadan başımı,
Noksan etmeden işimi.
Damla damla göz yaşımı,
Dökmeden gel, akmadan gel.

Feymani’yim, kaçma benden,
Usanmadı gönül senden.
Ecel tatlı canı tenden,
Çekmeden gel, çıkmadan gel.

                AŞIK FEYMANİ

Cumhuriyet

Selam olsun halkıma,ulusuma, yurduma
Hürriyetin temeli Cumhuriyet yazdırdık.
Yurda güvenlik veren, selam selam orduma
Coşmuştu albayrağım başımızda gezdirdik

Baba, oğul, ana, kız bir oldu uğraşımız,
Bundan böyle elli yıl, hep dik oldu başımız.
Birlik dirlik içindir, tatlı suyla aşımız
Kötülüğün başını birlik ile ezdirdik.

Atamızdan hız aldık, ülkem devrimler yeri
Hukukta eşitliğim Cumhuriyet eseri
Gör, giyimde ve dilde her şeyde seri seri
Türk’e hizmet diyerek fabrikalar dizdirdik

Milletçe eleleyiz, tek amaç ilerlemek,
Türklüğü yüceltmektir, bütün çaba, tüm emek.
Günden güne ileri, geri kalmak ne demek?
İlim, bilim, teknikten gerçek bilgi süzdürdük

Hür yaşıyor yurddaşım, tüter durur ocağı,
Işık oldu, yol oldu köyü, kenti, bucağı.
Fikir veren, nur saçan, nice okul kucağı
Cehalet zincirini düğüm düğüm çözdürdük.
             
Çağdaş uygarlık için kadın, erkek seferde
Tek arzumuz barıştır,deniz,kara,göklerde
Aşık erdemli söyler her yörede, her yerde
Yaşa Cumhuriyetim,biz seninle özgürüz.

                          AŞIK ERDEMLİ

Cumhuriyet Bayramı

Tam elli yıl oldu ilan edildi,
Bugünkü devleti, cumhuriyetin.
Her gün biraz ileriye gidildi,
Sonsuz bu gayreti cumhuriyetin.

Şayan-ı hayrettir, hastahaneler,
Temeli atılan resmi binalar.
Evladını memur gördü analar
Büyük saadeti cumhuriyetin.

Anadolumuzda yapılan yollar,
Dikilen direkler, çekilen teller
Yaptı köprüleri o nurlu eller
Vatana hizmeti cumhuriyetin.

Toplar, tayyareler, Nato hizmeti,
Korudu, koymadı çok felaketi.
Orman İşletmesi, su teşkilatı
Yurda şefaatini cumhuriyetin.

Kuyuları açtı, petrol çıkardı,
Her zaman çok sağlam kararlar aldı.
Bir de ikinci bir senato kurdu.
Teşrii kudreti cumhuriyetin.

Bakır, kumaş, şeker fabrikaları,
Tıp tahsil yerleri, İzmir Fuarı,
Açıldı Trabzon, Samsun limanı
Ne büyük hizmeti cumhuriyetin.

Baştakilerinde hep nurlu iman,
Kötüye, suçluya vermedi aman.
Eşkıya, anarşist yok etti hemen
İcrai kuvveti cumhuriyetin.

Bütün vesaitler, asfaltta gezen,
Yüzde doksan oldu okuyup yazan.
Zirai Donatım, ne güzel düzen
Çiftçiye himmeti cumhuriyetin.

Olgun operatör, doktor, tabipler,
Meşhur dispanserler, hem adli tıplar.
Kuran okur kurslar, İmam Hatipler
Vatan selameti cumhuriyetin.

Dünyaca tanındı Türk işçileri,
Halk yetişip her gün gitti, ileri.
Gören hayran kalır çay bahçeleri,
İşte bir cenneti cumhuriyetin.

Hem elektrikler, teleferikler
Bunca trafikler hayatı bekler.
Hava yolculuğu aslan yürekler
Bu bir metaneti cumhuriyetin.

Türkiye’yi gören bir cennet sandı,
Demir yollar her tarafa uzandı.
Eski vatan gelin gibi bezendi
Bir eser sanatı cumhuriyetin.
Semaya dayandı apartmanlar,
Devlet konakları yapılan bunlar.
Takım takım gelişiyor sporlar
Azmi, azameti cumhuriyetin.

Bırakan çok gemisini, engine,
Kuru vatan yeşil, bakın rengine.
Seçemezsin herkes döndü zengine
İşte hamiyeti cumhuriyetin.

Bu gidişle hiçbir zaafa takınmaz,
Merdivensiz yükseklere çıkılmaz.
Allah’ı tanımış asla yıkılmaz
Asil adaleti cumhuriyetin.

Türk milleti her an doğru sözümüz,
Allah’ın yanında aktır yüzümüz.
Hep Konya’da çalınıyor sazımız
Bu bir muhabbeti cumhuriyetin.

Kıymeti biçilmez, üstün değeri,
Büyük Atatürk’ün bir yadigarı.
Söyledi methini Aşık Efkari
Artmakta kuvveti cumhuriyetin.

                   AŞIK EFKARİ

Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım

Ne ağlarsın benim zülfü siyahım
Bu da gelir bu da geçer ağlama
Göklere erişti figanım ahım
Bu da gelir bu da geçer ağlama

Bir gülün çevresi dikendir hardır
Bülbül har elinde ah ile zardır
Ne olsa da kışın sonu bahardır
Bu da gelir bu da geçer ağlama

Daimi'yem can vermez bu sırra
Gerçek aşık olan erer o nura
Yusuf sabır ile vardı Mısır'a
Bu da gelir bu da geçer ağlama

                  AŞIK DAİMİ

Bir Seher Vaktinde İndim Bağlara

Bir seher vaktinde indim bağlara
Öter şeyda bülbül dil yarelenir
Bakmaz mısın sinemde dağlara
Derdim dökmeye dil yarelenir


Boş geçirmeyelim gel bu çağları
Dolaşalım sahraları dağları
Bir gün gazel döker ömrün yaprağı
Eser sam yelleri dal yarelenir

Daimi'yim yanar aşkın çırağı
Dostun muhabbeti cennet otağı
Ancak şu dünyada derdim ortağı
Sazım figan eyler tel yarelenir

                     AŞIK DAİMİ

Yıkılası Gurbet Eller

 ***
Kader attı gurbet ele,
Göz yaşlarım döndü sele,
Mesken tuttuk gurbet sende,
Yıkılası gurbet eller...
***
Aramızda sıra dağlar,
Akşam oldu yarem kanar,
Sel oldu göz yaşım çağlar,
Yıkılası gurbet eller...
***
Batsın bu yabanın eli,
Dilime benzemez dili,
Hasretlik tükettin beni,
Yıkılası gurbet eller...
***
Çağlari-ye mevsim boran,
Yok gurbette halım soran,
Çok olur garibe vuran,
Yıkılası gurbet eller.
***
                AŞIK ÇAĞLARİ

9 Eylül 2013 Pazartesi

Dombıra

           Bizim halk kültürümüzde saz ne ise Orta Asya Türk Kültüründe de Dombıra odur. Zaten şekil olarak da hemen hemen sazın aynısıdır dombıra.

           Özbekistan, Tacikistan, Kazakistan, Afganistan bölgelerinde daha yaygın kullanılır. 

           Nogay Türklerinden Arslanbek Sultanbekov Dombıra adında bir halk ezgisi hazırlamış. Bu ezgiyi Orta Asya Türk Kültürünün çok güzel motifleriyle klip haline getirmiş. Ben izleyince süper etkilendim ve beğendim. Umarım sizler de beğenirsiniz.

           İşte sizlere Arslanbek Sultanbekov'un Dombıra klibi.


8 Eylül 2013 Pazar

Mecnun'um Leylâ'yı Gördüm

Mecnun'um Leyla'mı gördüm
Bir kerece baktı geçti
Ne sordum ne de söyledi
Kaşlarını yıktı geçti

Soramadım bir çift sözü
Ay mıdır gün müdür yüzü
Sandım ki Zöhre yıldızı
Şavkı beni yaktı geçti

Ataşından duramadım
Ben bu sırra eremedim
Seher vakti göremedim
Yıldız gibi aktı geçti

İzzeti bu ne hikmet iş
Uyur iken gördüm bir düş
Yar zülfünü kemend etmiş
Boynumuza taktı geçti

            AŞIK ALİ İZZET

Kıskanırım (Mühür Gözlüm)

Mühür gözlüm seni elden
Sakınırım kıskanırım
Uçan kuştan esen yelden
Sakınırım kıskanırım

Kavumundan akrabandan
Kardeşinden öz babandan
Seni doğuran anandan
Sakınırım kıskanırım

Beşikte yatan kuzundan
Hem oğlundan hem kuzundan
Ben seni senin gözünden
Sakınırım kıskanırım

Havadaki turnalardan
Su içtiğim kurnalardan
Geyindiğim sırmalardan
Sakınırım kıskanırım

Al'İzzeti ancalardan
Elindeki goncalardan
Yerdeki karıncalardan
Sakınırım kıskanırım

              AŞIK ALİ İZZET

Kitap

Kitaptır benim adım
Sizlere bilgi dağıtırım
Arkadaş isterseniz
Her an yanınızdayım

Okulda okurum
Evde işte gezide
Her birimde ayrı zevk
Veririm ben sizlere

Yaz tatili boyunca
Oyunlar  oynar her çocuk
Sakın beni unutmayın
Bana  da zaman ayırın

           ASIM ŞENTÜRK

Suyun Eskittiği Saatler

Dün bir ay sürgünü geceydi
Kirlenmiş bulutlar serdim yıldızlarıma
Dargın
       Yorgun bir mavide eylenirken
Evren;

Sürdüm sarışın atlarımı
Pembe düşlerimle asılsız ovalarıma;
O yaşanmamış çocukluklardan sonra
Mavi kuşumla dağıtıp yokettiğim aynalar
Kapında ıslak bir mendil gibi kuruyorum,
İmbatına ser beni körfezinin
Demir parmaklıklar kuşatırken
Pencerelerimi-
Çırpındıkça sana değecek gibiyim
O uzun gecelerden sonra
Saatlerin vardiyasında
Alışılmadık bir vidanın metal sesiyim.

O toprak testilerden bu güne
Ne değişti

    Ne değişti
         Ölümden ve savaştan yana
Hep yaralı çocuklarla kaldım
O daracık odalarda
Korkumun yıldırımlarıyla yakıp geçtim
Kör saatlerin gecelerini,
Şimdi toprak ve su
Derin uykuların yıldızıdır tarihin selinde

Dün;
Yelkovanı kırık bir saattir
Eskitir kendi dilindeki türküleri
Bir kıpırdasa
Bir dönse o değirmi taş
Sevdanın ve düşüncenin alevi
Yeniden yeniden yaşar mıydım
Suyun ve öfkenin eskittiği saatleri.

                 ASIM ÖZTÜRK

5 Eylül 2013 Perşembe

Sen

Zamanlar içinden göçtüm
Duvarın  taşın içinden geçtim
          Dağı taşı bıraktım
               Sana geldim

Sevgi dolu çocukluğum
Sevgi dolu içim dışım
Babacığım
        Kollarına al beni
                   Ben senin çocuğunum

Zemherir kışlar geçirdim
İliklerim üşüdü
Sıcak adın kucağım
Huzurmarın huzuru
Sevgilerin sevgisi
        Adın
            Benim adım
                Benim huzurum

"Uşşakı katar eyledi aşk içre Muhammed"
Davullar çalınır
              Uzaktan
                Uzaktan
Sabahın sevinci içimde
Bayramın sevinci içimde
Katar
      Katarın içinde
Gözüm açık
              Gözüm kapalı
                     Gözüm kapalı
                        Götür beni
                               Götür

                 ASAF HALET ÇELEBİ

Romantik Gençliğim

ejderhalar çıkarıyorum
        duvar kovuklarından
                alevler çıkarıyorum
yağmur karaltılarında
                          hazîn
                            yürüyorum

uzattım ellerimi
çok uzaklara gitmiş
yıldızlar düşürmüş gelirken
yıldızsız kalınca gece
                        uyunur
tavanı yok siyah gök

sırt üstü yere yattım

tavansız göğe düşüyorum

            ASAF HALET ÇELEBİ

Nûrusiyâh

bir vardım
    bir yoktum
ben doğdum
selimi sâlisin köşkünde

sebepsiz hüzün hocamdı
    loş odalar mektebinde
harem ağaları lalaydı
    kara sevdâma
uyudum
    büyüdüm
ve nûrusiyâha ağladım

nûrusiyâha ağladığım zaman
annem sûzudilâra idi
ve babam bir tambur
annem sustu
babam küstü
ama ben niçin hâlâ nûrusiyâha ağlarım
        nûrusiyâaah
            nûrusiyâaahhh

                    ASAF HALET ÇELEBİ

İstanbul'umun Dili

annemin dili
babamın dili
İstanbul'umun dili
İstanbullumun dili
İstanbul'umun efendisi
hanımefendisi
sokaklarımın bekçisi
yoğurtçusu, balıkçısı
can dilimi konuşanım
canım benim
ninnilerimi bu dil söyledi
masallarımı bu dil
bu dille duydum türkülerimi
bu dille okudum şairlerimi
“zalim beni söyletme derunumda neler var”

                  ASAF HALET ÇELEBİ

4 Eylül 2013 Çarşamba

Annemize Türkü

Güneşin olası çok
Her evin  çilesi çok
Analar çeker yükü
Kimsenin bilesi yok

Gelin çiçek derelim
Yollarına serelim
Sevgi dolu türkülerle
Annemize verelim

Çocuğa bakar anne
Evine tapar anne
Gece gündüz çalışır
Yarına tapar anne

Anamız başımızda
Her öğün aşımızda
Ananın emeği var
Her iyi işimizde

           ARZU MUMCU

Hanımeli

çaresizliğim ertelenebilir hanımeli
                                    yardım et
bu en berbat anında aşkın
bu artık kanser
yüzünde gözleri olmayan ölümün
önden görünüşüdür
al dizginlerini eline içimden geç

tohumluk sözcükler dersem
en büyük acılarımı kulisten izlesem

eski bir tanıdık uygunsuzluğu
bu en berbat anında aşkın
köprücük kemiklerinde sızlayan şimdi
o konuştukça yüzün gözün kül içinde
murdar eder tutukluğunu

şenliğimdi
kesik bir el gibi yabancılaşan
baykuş uçuşuyla küpeli sabahlara geçerdik
küçük ayrılıklarla zembereklerimizi denerdik
unutkanlığım hoşgörülebilir hanımeli
bu en berbat anında aşkın
bu insan olma tavında
yalnızlığım savuşmuyor söz yordamıyla,

onca gayretli hedefsen
attığını vurur şarkılar
utana sıkıla içlensem

kimse suçlu değil
ben özellikle masumum
bu en berbat anında aşkın
bu çürük çarık öğüt mezatında
gülücüklü bir ad arıyorum pişmanlığıma

                      ARZU ASLAN

Kuytuda Uyuyan Asker

Yeşil bir kuytudaki gümüş ot kümesine
Takılmış deli gibi, şarkı söylüyor ırmak
Şavkıyor, ışık köpüren koyağın sesine
Vermiş kendini güneş, şavkıyor dağlardan bak.

Genç bir asker, ağzı açık, başı çıplak, dalgın,
Boynunu serin, mavi tereotuna salmış,
Işığın yağdığı yeşil yatağında, solgun,
Otlarda, bulutun altında uyuyup kalmış.

Ayakları otlarda, sayrı bir çocuk gibi
Uzanmış ve uyuyor, deliksiz bir uyku bu
Üşüyor, Doğa onu sıcak kollarınla sar.

Artık hoş kokulara bile yabancı işte;
Ellerini göğsüne kavuşturmuş, güneşte
Uyuyor. Sağ yanında iki kızıl delik var.

                 ARTHUR RIMBAUD

Çapkın Kız

Kahverengi bir salon, cila ve meyve kokan,
Kurulmuş koca iskemleye tıkınıyordum,
Bir Belçika yemeği, buyursun canı çeken,
Yeter ki karnım doysun, aldırmayıp yiyordum,

Rahattım - oh ne güzel çalar saatin sesi-
Derken, mutfak açıldı, sürünmüş, sürmelenmiş,
Kılık kıyafetine ise biraz boş vermiş,
Yanaştı cilvelenip aşevi hizmetçisi.

İstediği tatlı bir öpücüktü sanırım
Belçikalı kızları bakışından tanırım,
Fazla çatal kaşıkları masadan topladı,

Dudak büktü gülerek çocuk bir yüzle bana:
Bastırıp parmağını şeftali yanağına,
"Buramı üşütmüşüm, dokun anlarsın" dedi.

                      ARTHUR RIMBAUD

3 Eylül 2013 Salı

Akşam Duası

Sapı eğri bir pipo gibi, ağza kurulmuş,
Ya da bir Melek gibi berberin ellerinde,
Yaşayıp gidiyorum işte öyle oturmuş
Bardaklar arasında, duman yelkenlerinde.

Tatlı yaralar açar içimde binlerce düş
Sıcak dışkılar gibi boş bir güvercinlikte;
Bakarım ki yaramın kabukları soyulmuş,
Kanıyor yüreğim altın sıvıyla birlikte.

Sonra, bütün düşleri yalayıp yuttuğum an,
İndirince mideye otuz kırk bardak birayı,
Bir boşalma gereği sıkıştırır o zaman.

Lübnan selvilerinin Tanrısı gibi tatlı,
Sidiğini göklere, yükseklere attıran
Ben kulunuzu bağışlayın siğilotları!

                      ARTHUR RIMBAUD

Sevdadır

Göğü kucaklayıp getirdim sana
kokla
açılırsın
solmuşsun
benzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün
öyle bükük bakma bana
çam kolonyası getirdim sana
kentli dağlıların haklı sevdasını
bolu ormanlarından çarpan bir koku
sanki köroğlunun ter kokusu
aman kokusu, billah kokusu
canlarım, canım benim
üzme kendini bu kadar
sana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var
bak yer yüzü ne kadar geniş
ne kadar dar
Dur
akıtma gönlüm yaşını
gözünden öpecek bir yer bırak
oy bana en yakın
bana en uzak
sevgili yar
Hasretine vur beni
Giyecek çamaşır getirdim sana
adettir diye değil, sevdim diyedir
bağişla, eski biraz
bedenim uygundur diye bedenine
elimle yıkadım, ütüledim
elma ağacında kuruttum
Günler sarmal bir yay gibi
bunu unutma
Bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir
bunu unutma
Seni ben her yerinden öperim
beni unutma
kadere inansaydım
sana inanırdım
Düşürmem sigaramın ucundaki külü ben
öyle kırık bakma bana
Caddeler nasıl da genişliyor
sana bunu söyleyecektim
Bileyli bir makas vardı yanımda
sana bunu söyleyecektim
Hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri
sana bunu...
Oyy nasıl söyleyebilirim
deliren sevdamızın kısrak huyunu
Elimi tut
tuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
Bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız
sen içerde
Ben dışarda...
Oyyy mahpusluk mahpusluk...

        ARKADAŞ ZEKAİ ÖZGER

Ferhat

kara yeller ak yerleri dövende
sevdanı yüreğine kuşat
al sesimi vur kanının gümbürtüsüne
zamanıdır dağları delmenin, Ferhat

dağların başı yaslı
Ferhat'ın sevdası kan ağlar
yüreğin sağlam, bileğin güçlü Ferhat
istesen dağlar dağlar...

ateşi üfle Ferhat
körüğü iyi kullan
bu can bunca hasrete dayanır
soludukça içimde sevdan

sevdan ki bir yakıcı kuştur yüreğimde
gümbürder zulme karşı kan gibi
ölürsem dağlar için ölürüm Ferhat
kalırsam vuruşkan şahan gibi

                    ARKADAŞ ZEKAİ ÖZGER

Yüzleşme

Kırdım heykelini görüntümün
yüzüm yüzüme denk geldi

An'ı yaydım zamanlara
ten soyunda ten giyindi Nesimî

Söz gönlün ortasında oturur
aşk sözün ortasında

Parçaladım hücresini yaşamın
suyu havaya ekledim ikisini toprağa

Dervişi var bu toprağın delisi
için için yanardağ söylenir için için

Her şey bir şey için basma deseni
yürek için yar, ateş aşk için

Sabahı sevmek bildim sevgiliyi hak
ikisinin uğruna kaç kurbanlar kesildi

Ses kalır yeryüzünde bir de toprak
ünledim geçmişle gelecek arasını tay tayla

Kırdım heykelini yüzümün
şimdi her şey çırılçıplak

              ARİFE KALENDER ÖNEL

2 Eylül 2013 Pazartesi

Fetih Marşı

Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
 Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

 Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın ?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
 
Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden....
Senin de destanını okuyalım ezberden...
 Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...

 Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
 Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
Göster : Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

 Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
 Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!

Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
 Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!

Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
 Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan ....

 Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin !
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
 Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...

 Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın ?
 Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!

                  ARİF NİHAT ASYA

Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor

Şehitler tepesi boş değil,
Biri var bekliyor...
Ve bir göğüs nefes almak için
Rüzgar bekliyor.

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye,
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş<<Meçhul Asker>>diye?

Destanını yapmış,kasideye kanmış...
Bir el ki,ahiretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer
Öpsün diye faniler.

Öpelim temizse dudaklarımız...
Fakat basmasın toprağına
Temiz değilse ayaklarımız.

Rüzgarını kesmesin gövdeler...
Sesinden yüksek çıkmasın
Nutuklar,kasideler!

Geri gitsin alkışlar, geri...
Geri gitsin ellerin
Yapma çiçekleri!

Ona oğullardan,analardan
Dilekler yeter...
Yazın sarı,kışın beyaz
Çiçekler yeter.

Söyledi söyleyenler demin...
Gel süngülü yiğit,alkışlasınlar,
Şimdi sen söyle,söz senin!

Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor...
Ve bir Bayrak dalgalanmak için
Rüzgar bekliyor

Destanı öksüz,sükutu derin
<<Meçhul Asker>> in...

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli...
Kim demiş<<Meçhul Asker>> diye?

            ARİF NİHAT ASYA

Bayrak

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü,
 Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum,senin destanını yazacağım.

 Sana benim gözümle bakmayanın
 Mezarını kazacağım.
 Seni selâmlamadan uçan kuşun
 Yuvasını bozacağım.

 Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
 Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
 Yurda ay yıldızının ışığı yeter.

 Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
 Kızıllığında ısındık;
 Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
 Gölgene sığındık.

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
 Senin altında doğdum.
 Senin altında öleceğim.

 Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
 Söyle, seni oraya dikeyim!

            ARİF NİHAT ASYA

Anne

İlk kundağın ben oldum yavrum,
İlk oyuncağın ben oldum.
Acı nedir,tatlı nedir bilmezdin;
Dilin,damağın ben oldum.

Elinin ermediği,
Dilinin dönmediği,
Çağlarda  yavrum;
Kolun,kanadın ben oldum.
Dilin,damağın ben oldum...

Belki kıskanırlar diye gördükleri,
Sakladım gözlerden gülücüklerini
Tülün,duvağın ben oldum!
Artık isterlerse adımı
Söylemesinler bana,
“Onun annesi”diyorlar...
Bu yeter bir tanem,bu yeter bana

Bir dediğini iki etmeyeyim diye
Öyle çırpındı ki...
Ve seni öyle sevdim,
Sana o kadar ısındım ki...

Usanmadım,yorulmadım,çekinmedim
Gün oldu kırdın;
İncinmedim...

İlk oyuncağın ben oldum yavrum,
Son oyuncağın ben  oldum!
Layık değildim;layık gördüler:
Annen oldum yavrum,
Annen oldum!

            ARİF NİHAT ASYA

1 Eylül 2013 Pazar

Mustafa Kemal'in Elleri

Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in;
Zaferi, barışı yaratmış elleri.
Hürriyeti, saadeti, adaleti
Sevgiyle dağıtmış elleri.

Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in,
İçli, temiz, mert elleri,
Bütün nimetlerini sunmuş bize
Türk sofrası gibi cömert elleri.

Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in;
Öğretmen elleri.
Bir tahta başında, bir kürsüde
Bize bizi öğreten elleri.

Elleri konuşuyor Mustafa Kemal'in;
Işık, deniz, sel elleri.
Bizi her şeyden çok seven
Güzel elleri.

                ARİF HİKMET PAR

Öğretmen

Başında büyük şafakların kudreti
Taze ruhları işleyen usta!
Sensin Tanrı gibi yaratan nesilleri
İyilik yapan düşmana dosta

Türkiye mavi rüyasında seni düşünür,
Yetişen nesillerin nabzı sendedir
Sen Peygamber bakışlı Tanrı sözlüsün
Senden öğrendi yaşamayı insanlar.

Bir zaman Nebi haline girdin
Doğru yolu gösterdin insanlara
Yunus’ta maveraya erdin bir zaman
Hürriyeti elinden işledin vatanlara

Ne heykelin dikilmiş meydanlara
Ne şairler senden ilham almış
Ama sen gönüllerde kurmuşsun abideni
Muhtaç değilsin sözden destanlara

Atatürk son büyük aksindir her işte
Dağ dağ, şehir şehir kitapsın
Senin haklı payın var her yükselişte
Omuzlarda, gönüllerde, kafalardasın.

              ARİF HİKMET PAR

Kaynak: Dünyanın Bütün Çiçekleri, Sayfa:64, Basım yeri ve Tarihi:İstanbul, 1949

30 Ağustos 2013 Cuma

Orman

Ormana gel bir dolaş
Hayat oradan başlar
Sanatkar isen eğer
Şiirler yaz besteler yap
Tablolar çiz ressamsan
Kırgınsan neşen
Dinlendirmek istiyorsan
Ruhunu eğer
Ormana gel bir dolaş.
Oradan yayılır memleketime
Burcu  burcu kokan
Çiçek, tam, reçine kokusu.
Kaybolmaz yaz kış yeşilliği
Ormanlar olur vatanımın güzelliği.

                       ARİF ERGÜN

Masal

                 Asaf Halet Çelebi´ye

Eskiden
Çok eskiden
Ben senin kölendim
Aşktan yanan bir kölendim
Bir serinlik tesellisi buluyordum
Kirpiklerinin gölgesinde.
Bir köle başımız vardı.
Benim
Sana
Aşkımı sezmiş olacak ki
Kırbacıyla dövüyordu.
Her vuruşu
Bana
Senin bir busen gibi geliyordu.
Ve
Öldüm
"Eskiden
Çok eskiden."

                   ARİF DİNO

Kurdun Ağzında

Yüreğim Kırmızı Şapkalı Kızım olduğunu söylüyor bana.
İsterdim, bir kurt gibi, köpüren ağzımla,
yutmak koynundaki al kafirlerin öldürücü kokusunu.

Kırmızı Şapkalı Kızın Karşılığı:

            İyi tütünüm var tabakamda,
            İyi tütünüm var, koklatmam sana.
                            (bilinen hava)

                             ARİF DİNO

Bir Varmış

Yok´u
Yok eden
Var oldu : akıl
Renkten,sesten,rahiyadan
Mest oldu akıl,
Kendini inkar etti.
His,sevgi,aşk yolunda
Yok´a döndü akıl,
Yok´a vardı.
Yok´un yok´u var:
Varlık.
Var´á vardı akıl,
Yok´dan bir kadın,
Var´dan bir erkek.
Çok çocukları oldu,
Rivayete göre
Bahtiyar yaşadılar.

                  ARİF DİNO

Bilgisayarımda Masaüstünü Göster Kayboldu

Eğer bilgisayarımızda masaüstünü göster seçeneği silinmiş ya da yok olmuşsa yaplıması gereken çok kolay bir işlem.
Başlat menüsünden Çalıştır seçeneğine tıklıyoruz. Çalıştır bölümüne “regsvr32 /n /i:U shell32” komutunu tırnak olmadan yazıp enter tuşuna bastığımızda masaüstünü göster hızlı başlat menüsüne tekrar ekleniyor.

Geçmiş olsun.

Bilgisayarım Eksik DLL Hatası Veriyor

Bazen bilgisayarımızdan bir yazılım kaldırıdıktan sonraki tekrar başlatmamızda bir sorunla karşılaşırız. Bilgisayarımız “.dll” uzantılı dosyalardan birinin ya da birkaçının eksik olduğunu bildiren bir hata mesajı verir. Hatta bazı programların çalışması bile durabilir. Yani bilgisayarımız eksik “dll” dosyalarının eksikliğinden dolayı sorunlar çıkarmaya başlayabilir.
öyle bir durumla karşılaştığımızda panik yapmamıza gerek yok. Eksik olan “dll” uzantılı dosyayı internet ortamından bulup bilgisayarımıza yüklediğimizde sorun çözülecektir. Eksik “dll” dosyaları için http://www.dll-files.com sitesine bakabilirsiniz. Bu siteden “zip” uzantılı “dll” dosyasını indirip bilgisayarımızda açalm ve Windows dizininin altındaki sistem dizini içine kopyalayınız. Bilgisayarınızı bir sonraki açışınızda sorunun çözüldüğünü göreceksiniz.

Yalnız şunu da unutmamak gerekir. Bazen eksik “dll” dosyası Windowsun kullandığı bir “dll” dosyası değil de başka bir yazılıma ait bir “dll” dosyası olabilir. Böyle bir durumda eksik “dll” dosyası ile ilgili hata mesajında gösterilen programın dizinini program files klasörünün içinde bulup eksik “dll” dosyasını o dizinin içine yüklememiz gerekebilir.

Popüler Yayınlar